Kurdelem Kırmızı

2.1K 199 442
                                    

"Karlı dağların ardında biri yaşarmış
Bulut olur, yağmur olur, bize bakarmış
Hem yakın, hem uzakmış
Yanakları al almış

Deli kızım uyan
Söylenenler yalan
Deli kızım uyan
Bir tek sensin duyan..."

.

Pencereyi döven minik yağmur zerreleri büyük bir fırtınanın habercisi olsa da akşam karanlığı çökerken keyifler oldukça yerindeydi.
Sanki her şey olması gerektiği gibiydi.

Kına gecesi için toplanan kalabalık mahallenin ortasına konulmuş plastik beyaz sandalyelerin üzerinde yerini alırken ses sanatçısının sesi ise mahalleyi yankılanıyordu.
Org ,çalgıcılar ve ses sanatçısı ses kontrollerini yapıp bu kış ortasındaki düğün için düzenlemelerini ayarlarken Akça valizlerle uğraşmayı bırakıp,banyoya adımlamıştı.

Üzerinde günün yorgunluğu ve koşturmacanın teri vardı.
Ve bembeyaz ,kuru cildi hemencicik  isilik olabiliyordu terden.
Ayrıca üzerinde hala Gazi'nin spermleri varken kendini huzursuz ve kaşıntılı hissediyordu.
Arınmak için sıcak suyun altına girdi yavaşça.
Ak teninden yağmur damlaları gibi süzülüp giden sıcak suyun altında ilik ve kemiğinin rahatladığını hissetti.
Boynu ağrımıştı. Ve omuzları.
Valiz düzenlerken dizleri üzerinde eğilmekten de beli biraz ağrıyordu.

Küllü sarı saçlarını avucuna doldurduğu şampuan ile birlikte köpürtürken tebessüm etti.
Vücudundan süzülen minik köpüklerde Gazi'nin dudaklarını hayal ediyordu şimdi amansızca.
Yumuşak ve gıdıklayıcı.
Tıpkı onun öpüşleri gibi.
Duşun altında bedeni dinlenirken pek de oyalanmak istemedi her zamankinin aksine. Hazırlanması ve Elif'e  valizleri verip bir an önce kına yakılırken uzaklaşması gerekiyordu Gazi ile birlikte bu evden.
Bu nedenle kısa bir duş  alıp beyaz, hanımeli kokulu bir sabunla vücudunu köpürtüp  duruladı kendini.

Beyaz havluya sarınıp acele adımlarla odasına ilerledi.
Ev hala kalabalıktı zira.
Gonca'nın kız arkadaşları ve kadın akrabaları ellerinde kameralarla bir oraya bir buraya koşturuyorlardı gelinin kına gecesini en güzel açıdan çekmek için.
Tebessüm etti Akça kapısını kilitlerken.
Yolda giymek üzere üzerine çıkardığı bol bir kazak ve montu kenara ayırırken tayt gibi yapışan ve oldukça konforlu bir kot pantolonu da yatağın üzerine bıraktı.

Lakin telefonu...
Telefonu susmuyordu.
Yatağın yanındaki komidinde  durmaksızın titreyen telefona kaş çattı Akça.
Özgür olmalıydı.
Onlar da kına gecesine katılıp,düğün için hazırladıkları çeyrekleri  takdim ederek kıza veda sunup Istanbul'a  gideceklerdi.
Muhtemelen Özgür kapıda tek başına sıkılmış ve Akça bir an önce çıksın diye direniyordu mesajlarda.

Akça havlunun kenarıyla küllü sarı tutamlarından yayılan şampuan kokusunu kuruladı bir güzel.
Sıcak suda yıkanmaktan kıpkırmızı olan yanaklarıyla tebessüm etti.
Sanki adı gibi Akça olmuştu.
Tertemiz,bembeyaz ve bir o kadar da el değmemiş hissediyordu kendini.
Sanki bedeni üzerindeki bütün kirle beraber hayattaki tüm yorgunluğu suyla akıp gitmişti banyo giderinden.
Vücudundan akan her köpükte,zehirli bir sarmaşığın zehrini kusup atmıştı ay benizli teni.

Akça üzerine iç çamaşırını,tişörtünü geçirdi pantolonunu da giydikten sonra ise yorgunca bakındı aynaya.

Bu odada geçmişti ömrü.
Ziyadesiyle evden burnunu çıkarmayan bir çocuktu. Hassas,kırılgan ve naif. Dış dünyayı pek bilmezdi. Sokaklarda kirlenmemişti yanakları ya da çamurlarla pislenmemişti elleri.
Sokakta tozun dumanın içinden geçen çocuklar gibi top peşinde koşturmamıştı.
Evde otururdu.
Annesiyle birlikte patikler dikerdi.
Çeyizler,danteller. Nikâh şekerleri.
Boş durmasın diye verirlerdi küçük Akça'nın küçük ellerine.

Kurdelem KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin