ANILARIN DİPSİZ ÇUKURU

43 35 15
                                    



Tanrı insanlara duyguları verirdi, anıları verirdi, hisleri verirdi am tek bir şeyi vermezdi o da unutmaktı. Belki en büyük silah unutmak olurdu, tanrı onu bize verseydi. Belki de bu yüzden vermemiştir? Mesela birine özgürce aşık olabilirsin ama o aşkın sonunda o özgürlük bazı duyguları karanlık bir zindana kilitler. Bazıları o duygulara küser bazları o duyulardan korkmaya başlar. Belki de unutma gücümüz olsaydı hiçbirine ihtiyaç kalmaz o kişiyi siler hayatımıza devam ederdik.

Peki ya anlar? Anılar için aynı şey geçerli miydi? Birine sinirlenip nefret eder onu silebilirsiniz ama bir anıyı asla silmezsiniz, bir insana küsebilir ama güzel bir anıyı asla silemezsiniz. Anılar kutsaldır bu yüzden de gücü insanlar bağlılığın kişilere değil de anılara ait olması gerektiğini çok iyi bilirler.

Kim bilir belki de en kuvvetli hafıza kaybı bile bazı anıların verdiği dejavu hissini insandan alıp götüremeyebilir.

Tek başıma parkın etrafını saran tellerin önünde oturuyordum. Beş yaşındaydım.  Birbiriyle oynayan çocukları izliyor ve onların ne kadar iyi arkadaş olduklarını düşünüyordum. Ben onlar gibi değildim, ne zaman birinin yanına gidip oynamak istesem  dışlanırdım. O yüzden benim hiç oyun arkadaşım olmadı. Bu bir çocuk için ne kadar kırıcı bir şeydi ama ben buna da kırılmazdım. 

İnsanların hep bensiz daha mutlu olabileceğini düşünür ve dışarıdan izlerdim. Bu bir çocuğa şeker uzatıp geri çekmek gibiydi. Ben hiçbir zaman gözümün önündeki  güzel şekerlere sahip olamadım. 

Tek değildim benim yaşlarımda bir çocuk daha vardı. Muhtemelen benden iki yaş büyüktü. Tüm gün oturur çocukları izlerdi ama benim aksime onu çağırırlardı o hiç gitmezdi. Bazen bana baktığını görürdüm, ne zaman cesaretlenip yanıma gelmek istese karşı kaldırımdaki bankta oturan sarı saçlı kadın oturması için gözlerini ona diker ve aralarında sessiz bir düello geçerdi. o sarı saçlı çocuk o düelloyu asla kazanamazdı ve geri yerine oturur çocukları izlerdi.

Sorun değildi ben bu kadarıyla bile yetinebilirdim.

Sonra on beş yaşına girdim ve o çocuk bir daha hiç o parka gelmedi. 


Kan ter içindeydim.  Hala ormandaydım. Nefes nefese etrafımı kontrol ettim. Unuttuğum anılarım zihnimde canlanıyordu ama gördüğüm rüyayı bile hatırlamıyordum. Bu benim lanetim olmalıydı. Yoksa tanrının doğum günü hediyesi miydi bu?

Gözlerim daha fazla uyku ister gibi ağrıyordu. Düşüncelerimi bir araya toplayamıyordum. Derin derin nefesler alarak ayağa kalktım. Ne yapacaktım? Geri dönecek miydim yoksa başımın çaresine mi bakacaktım? Geri dönsem beni kabul etmezlerdi ki. Gökyüzüne diktim gözlerimi. Hiçbir yerde huzuru bulamamıştım ve gökyüzü yalnız gözüküyordu belki beni de yanına alır sakince yaşardım. 

Oradaysan bana elini uzat tanrım lütfen.

Ya tanrı elimi tutup bu sefer uçurumun kıyısından fırlatırsa beni? Kendi kafamda oluşturduğum tanrı düşüncelerimden daha da karmaşıktı. 

Sessizce ormanda ilerledim, bastığım dalların çıkardığı seslerden başka ses yoktu etrafta. 

Nasıl bulurdum şimdi kendime yeni bir dünya? Nasıl tutarım şimdi hiç tanımadığım birinin elinden? Nasıl hiçbir şey olmamış gibi yeminlerin arkasında gizlenmiş yalanları hiç fark etmemiş gibi inanırım? Nasıl yeni baştan yaşarım bu hayatı? tamamen başka bir yol, başka insanlar başka tenler, başka melodiler...

Ai ajuns la finalul capitolelor publicate.

⏰ Ultima actualizare: Dec 09, 2021 ⏰

Adaugă această povestire la Biblioteca ta pentru a primi notificări despre capitolele noi!

PANZEHİRUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum