KAYBOLAN KRALLIĞIN YALNIZ PRENSİ

80 45 37
                                    

3.BÖLÜM
YOK OLAN KRALLIĞIN YALNIZ PRENSİ
BİLLİE EİLİSH-LOVELY


Aklımdaki düşünceleri bir kenara itip düşünme işini sonraya bıraktım ve ikimiz de odadan çıktık. Büyük salona geldiğimizde büyülenmiştim. Geniş salonun kocaman duvarları insan figürleriyle ve heykellerle doluydu. Renkli duvarların çevrelediği salonun ortasında ise neredeyse elli kişilik uzun yemek masaları vardı. İçerisi çok kalabalıktı. Hiç görmediğim yüzler görüyordum ve herkesin dikkati benim üzerimdeydi. Bu kadar dikkat çekmek benim alışık olduğum bir şey değildi.

Alya'nın peşinden gittim ve köşedeki birkaç kişinin daha oturduğu büyük ihtimal kendi arkadaşlarından oluşan masalardan birine oturduk. Masada hiç görmediğim yüzlerin yanında evime geldiklerinde gördüğüm kişiler de vardı. Her biriyle göz göze geldim. Ama bir kişiden gözlerimi alamadım. Kumral saçları alnına dökülüyordu, kahverengi gözleri beni kendine çekecek kadar derin bakıyordu. Uzun uzun birbirimize baktığımızda gözlerini ilk kaçıran o oldu. Artık herkesin gözü bizdeydi.

"Adı Zamir. Benim sevgilim." Alya'nın uyarı dolu sesini işittiğimde gözlerimi artık ondan çektim ve salonu izlemeye başladım. Utanmıştım ama belli etmemek için umrumda değil tavırları sergilemeye çalıştım. Zamirin bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum ve ona bakmak için can atıyordum ama bakmamam gerekti.

Salonun büyük kapısına baktığımda Pars'ın içeriye girdiğini gördüm. Gözleriyle salonu taradı ve beni bulunca durdu. Başıyla yanına gitmem için işaret verdi. Oturduğum yerden kalktım ve hızlı adımlarla yanına gittim. Bu kadar insanın bir anda tüm ilgiyi bana çevirmeleri canımı sıkıyordu. Evet belki aralarında yeni birini görmek alışık oldukları bir şey değildi ama bu bakışların altında eziliyormuş gibi hissediyordum. Olduğum ortamdan bir an önce gitmek istiyordum.

"Burada dur. Birazdan kral çıkıp konuşma yapacak. Seni yanına çağırabilir." Başımı salladım sadece.

"Kütüphanedeki görüşmen nasıl gitti?"

"Normaldi ama hala aklıma takılan şeyler var. Doğruluğundan da emin değilim."

"Ne gibi şeyler? Benimle paylaşabilirsin sır saklamayı bilirim."

"İki kişinin bildiği şey sır değildir. Ayrıca sana güvenmek için hiçbir nedenim yok."

"Sen bilirsin Zehir."

İkimiz de susup kapının önünde diğer askerlerin yanında durduk. Kralın tahta çıkıp konuşma yapmasını bekliyorduk.

"Bir kralınız olduğunu bilmiyordum."

"Dünyada olduğu kadar Magia'da da düzene ihtiyacımız var."

"Tanrı düzenin kendisi değil midir? Biz dünyada Tanrı'yı bulamadığımız için birilerinin bizi yönetmesine izin veriyoruz. Hepimiz başka şeylere inanırken tek bir düzende birleşmek zor oluyor ama sizin inandığınız Tanrı birken kimin düzene ihtiyacı olur ki?"

"Magia hakkında hiçbir şey bilmiyorsun o yüzden bu düşünceye kapılman mantıklı. Ve hayır hepimiz aynı Tanrı'ya inanmıyoruz. Bazıları Tanrı'nın kendisi olduğuna inanıyor. Bazıları dağlar,taşlar,su ve gökyüzü olduğunu düşünüyor. Tanrı'ya yakın olmak onu hissetmektir. Kim ya da ne olduğunu görmek bilmek değil. Birisi inançları uğruna suyu yüceltirse boğuluruz, ateşi harlarsa yanarız, gökyüzünü esirgerse umudu kaybeder önümüzü göremeyiz. Bu yüzden düzene ihtiyacımız var."

PANZEHİRWhere stories live. Discover now