Seyda Hazretlerinin Çocukluğu

33 8 3
                                    

  Seyda hazretleri daha 5 yaşındayken kur'an-ı Kerim okumayı öğrendi ve hatmetti.
  Köylerine yakın bir mesafede olan ve Nakşi şeyhi olan Şeyda Molla Abdulcelil'den tevbe aldı ve düzenli olarak hatmelere devam etti.İlim öğrenmeye ve islâmî yaşantıya çok meraklıydı.Fakat köylerinde ve yakın yerde medrese olmadığı için sistemli bir eğitime başlayamadı.İlkokulu bitirdikten sonra ilim tahsiline başlamadan önce bir süre ailesinin işlerine yardımcı oldu,çobanlık gibi işler yaptı.Bu yıllarda içini ilim hasreti yaktı durdu. Bu onun ileride ilmin kiyemtini daha iyi bilmesine vesile olmuştur.
  O zaman dahi Seyda Muhammed Konyevi Hazretlerinin keskin zekâsı,yakın çevresinin ve onu tanıyanların dikkatini
çekerdi.Akrabaları, onun okuyup o dönemin en revaçta görülen meslegi olarak öğretmen olmasını isterken,köyün imamı olan dayısı onun medreseye yerleşmesini ve İslâmî ilimleri tahsil etmesini istiyordu.Zira daha küçük bir çocuk iken kendisinde mahzun ve vakur bir hal vardı.Diğer çocuklara hiç benzemiyordu, farklıydı.Zira o yüce davanın yükünü taşıyacak bir edebe sahipti.Çok şefkatli ve merhametliydi asla çocuk veya genç arkadaşlarıyla kavga etmedi.Yaşı büyük birinin hali gibi vakur, ağır başlı dururdu.Küçük yaşına rağmen büyüklerin zor yapabileceği ağır iş ve sorumluluk isteyen birçok işlerde babasına yardım ederdi.

  Seyda Hazretleri,Hacı Hasan Efendi 'nin ilk çocuğuydu.Hacı Hasan Efendi 'nin bir üzüm bağı vardı ve bunun dışında da biraz koyunları vardı. Seyda
Hazretleri sabahtan akşama kadar ya üzüm bağında babasına yardım ederdi ya da koyunları meraların bulunduğu çok uzak yerlere götürerek ,çobanlık yapardı.Bütün bunlar olurken,hayatın devranı içinde olgunlaşıyor;günlerini tefekkür ve ibadetle geçiriyordu.

  Seyda hazretleri küçük yaşta olmasına rağmen ibadetlerine azami hassasiyet gösterirdi.Köylerinde kuraklık olduğundan hayvanları otlatmak için götürdüğü yerlerde su bulmak çok zordu.Bu sebeple gece yola çıkarken,"sabah namazımı kaçırırım" diye uyumaz ve vaktin girmesine yakın,abdest almak için o karanlıkta uzaktaki köye giderdi.

  Seyda Hazretleri, bunların hepsinin Allahu Zülcelâl'in bir ikramı,O'nun bir nimeti olduğunu ifade ederdi.Bütün bunları kendisinin kemalâtı olduğunu açıklamak için değil,Allah-u Zülcelâl'in kendi üzerindeki bir nimeti olduğunu açıklamak için söylerdi.

  Seyda hazretleri,daha küçük yaşlardayken bile cemaati kaçırmazdı.Köy halkından o yaştakiler arasında camiiye gelen de yoktu.Köyün imamlığını yapan dayısı, ona nazar olabileceğinden endişe ederdi.Hiç kimse ona bunları yapmasını emretmediği halde ibadetlerine devam ediyordu. Bu da gösteriyor ki bütün bunlar,Allah-u Zülcelâl'in ikramıydı.

  Seyda hazretleri daha küçükken yaşadığı ilginç bir hadiseyi şöyle anlatmıştır:
  Dayımın ailesi Osmanlılar zamanında askerden muaftılar.Onlar sadece ilimle halkı irşad ile meşguldüler.O yüzden bu aileden hiç kimse ticaretle de uğraşmazdı.Onlar sadece görev yaptıkları yerlerde İslam'ın yaşanmasını ve öğrenilmesini için çaba içinde olurlardı.Halkın içindeki  ihtilâfa da müdahale eder ve barışın sağlanmasına çalışırlardı.Sırf bu yüzden Osmanlılar bu aileye flama şeklinde bir barış bayrağını armağan etmişlerdi.
  Kuran-ı Kerim'de de:
"Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir.Onların her kesiminde bir grup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır.Umulur ki sakınırlar."(Tevbe,122)buyrulmuştur.
Alimlerin askere gitmemesi islâmî bir hükümdür.

  Cumhuriyet kurulduktan sonra eskiye dair ne kaide kural varsa rafa kaldırıldı.Ve dayımın ailesine ait tüm erkekler askere sevk edildi.Bunların hepsi sakallı ve sarıklı hocalardı.O dönemde zaten din alimlerine karşı her bahane ile eziyet yapılıyor,toplum nezdindeki itibarları yok edilmeye çalışıyordu.Elbette yaşlı başlı alimlerin sakallarını tıraş edilerek askere göndermeleri ailelerine  ve cemaatlerine çok ağır geliyordu.
  Üstelik köyümüzde yıllardır imamlık yapan dayımın yaşı da hayli ilerlemişti,sağlığı o günkü askerlik şartlarına dayanacak kadar uygun değildi.Ama tek parti döneminin hüküm sürdüğü o kasvetli günlerde, sürekli askerler köye baskın düzenleyip onu ararlardı.Bir gün yine askerler köye baskın yaptılar.Dayımı bulamayınca hanımını alıp gideceklerini söylediler.Bu köyün içinde şok etkisi yaptı.Tüm yalvarmalara rağmen askerler dayımın eşini evden çıkarıp götürdüler.Hal böyle olunca köylülerin de mutlaka tepkilerini göstermeleri lâzımdı.Ve köyün tüm kadınları da benim yengemle beraber yürüdüler.Ben o zaman küçüktüm, annem elimden tuttu ve ben de onlarla beraber yürüdüm.Köyün dışına çıkmıştık ki, iki atlı yolda belirdi.Bunlar iki genç adamdı, atları da gayet asildi.Bu gençler le askerler arasında tartışma çıktı.Köyden hiç kimse bu gençleri tanımıyordu.Derken tartışma büyüdü ve askerler bu gençlere ateş açtı.Onlar,vadiye doğru atlarını sürdüler,askerler peşlerinden gitti.Bir süre vadiden silah sesleri geldi.Daha sonra biz köye yengemle beraber döndük.Bir daha askerler dayımı almak için gelmediler ve o gençlerin kim olduğunu da hiç kimse öğrenemedi.İslami ilimler ve yaşantı açısından böyle sıkıntılı yıllardı."

  Seyda hazretleri askerlik yaşına kadar okuyamadı.Evin büyük çocuğu olmasından ötürü hep babasına yardım etti.Okuma hasretiyle Seyda Hazretlerinin içi hep yanardı ama yapılacak bir şey de yoktu.Yine bir gün bağda çalışırken Seyda'nın muhterem annesi onun mahzun ve neşesiz olduğunu gördü ve ona
-Oğlum neyin var neden hüzünlüsün?diye sordu
Seyda hazretleri annesine:
-Anneciğim düşünsene bir adam sıcak ve güneşli bir ortamda oruçlu halde çalışmak zorundadır ve iftar vakti geldiğinde çok susamış halde,elinde bir tas su bulunan bir kişiden o suyu istiyor.O da ona suyu vermiyor.İşte ben bu durumdayım.
-Kimdir bu suyu sana vermeyen oğlum?
-Babam vermiyor anne, zira ben o iştiyakla okumak istiyorum ama o müsaade etmiyor.
  Bunu duyan anne,hemen Hacı Hasan Efendi' nin yanına gitti.Oglunun durumunu kendisine anlattı ve izin için  ricada bulundu.Aralarında konuşurlarken Seyda hazretleri yaklaşık yirmi otuz metre ötede onları gözlemliyordu.Derken konuşmaları bitti ve anne Seyda'ya doğru geldi.Gelirken gözleri yaşlı ve çok hüzünlüydü.Seyda hazretlerine dedi ki:
-Oğlum baban diyor ki"Bende okumasını istiyorum ama o bana yardım etmese nasıl geçineceğiz.Ben tek başıma bu kadar işin üstesinden gelemem.
  İkisi de hüzünlendi ve Seyda hazretleri çalışmasına devam etti.
SEYDA HAZRETLERİ ANLATIYOR
"Biz Mardin'e bağlı Bıherke köyünde okuyorduk.Bu köy,Mardin ile Mezopotamya ovası arasında kalan dağlık kesimdeydi.Güney tarafı ova olan köy, iki küçük dağın arasındaki bir vadinin iki yakasına kurulmuştu.Köyün tümü taşlıktı,ağaç da fazla yoktu.Yazın yaşanılmaz derecede sıcaktı.Bu sebeple genelde medreseler tatil edilirdi.Ama biz birkaç arkadaş okumamıza devam ediyorduk.
   Sıcak çok şiddetli olduğundan tahsil de çok zordu.Ama ben bir çözüm bulmuştum,köyün dışında dağın yüksek
yamacında bir mağara vardı ve mağaranın içi çok serindi.
  Her sabah namazından sonra gizlice çıkıp o mağaraya giderdim.Ve orada saatlerce yürüyerek derslerimi ezberledim.Gizlice gidiyordum,çünkü arkadaşlar benimle gelse konuşmaya dalardık ve muhtemelen zamanımı bu kadar güzel değerlendiremezdim.
  Bu şekilde devam ederken benim ortadan kayboluşum arkadaşlarımı kuşkulandırmış.Bir gün aralarında sözleşip beni gizlice takip etmişler.Tam mağarada ezberime başlamıştım ki aniden arkadaşlarım mağaranın kapısında beliriverdiler.
  Benim elimde kitapla gidip gelerek ezber yaptığımı görünce bir an duraksadılar,ve aralarından biri dedi ki:
"Vallahi sende bu aşk ve şevk olduktan sonra Allah sana istediğini verecektir.."

KonyeviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin