17| Bir damla kan, binbir endişe.

Start from the beginning
                                    

"Zhoucheng, evi doğuda, londra kolezyumunun çapraz sokağında kalan bir hekimi bulmak için gitti. Onun yanına git ve Yibo'yu bulduğumu söyle. Doktorla birlikte buraya sağ salim gelmeleri için yardım et."

Emreden tok ses Jiyang'ın kulaklarından içeriye dolduğu ilk anda göğsü dikleşerek çenesini yukarı kaldırmıştı. Aldığı kısa askeri eğitimden kalan, verilen her emire hazır olan asker duruşu  saniyeler içinde hareket geçmesiyle son bulduğunda geriye ciğerlerine doldurduğu havadan başka bir şey kalmamıştı.

Hızlı adımlarıyla ve elinde hazırda beklettiği silahıyla doğuda kalan sokaklardan birine girmeden önce arkasına döndü. Arabanın yanında duran ve içerideki baron'u seyreden adama hayranlıkla baktı.

Duruşunda bile bir şeylerin, belki de kitaplarda okuduğu, yazılı tarihlerde bahsi geçen yüce insanların zuhur eden gücü vardı. Jiyang neredeyse büyülenmiş bir halde önüne dönüp koşmaya başladı. Zihnini tek bir düşünce esir almıştı; güçlü birisi değildi lakin o güçlü kişiyi takip ederek yüreğindeki adanmışlığın hakkını verebilirdi. 

O koşarak uzaklaştığı sırada Xiao Zhan ise tanrıya yakardığı kısa saniyelerin sonuna gelerek arabadan içeriye girmişti. Yibo'nun acıyla anlam bulan mimiklerine ve ağır ağır inip kalkan göğsüne bile şükredecek bir durumda bulunmasının ezici zayıflığı onu soluksuz bırakabilirdi. 

İçinde büyük şeylerin savaşını verirken, kolları arasına çektiği sevgilisinin yüzündeki lekeleri usulca silmeye başladı ve o an dışarıdan bakan birinin sakin diyebileceği bir haldeydi.

Oysaki zihnindeki gürültü dışarıdan bir duyulsa herkes o an sağır kesilebilirdi. Sürekli olarak yaşanılanları düşünüyor, herkesten itina ile şüphe duyuyor ve sevgisini yaşatabilmenin her türlü yolunu sorguluyordu. Yibo inildeyerek kendisine gelmeye başladığı ana dek sessince onun ellerini ve yüzünü temizlemiş ve dışarıdan gelen uğultuya rağmen o sessizliğin eşsiz bir timsali gibi susup kalmıştı. 

Güneş karanlığa yer açmak için göğün ötesine çekilmeye devam ederken bir zaman sonra kalabalık sokaktaki insanlar yol kenarlarındaki arabalarına çekilmiş ve yolun açılmasını artık umutsuzluk içinde beklemeye başlamıştı. Çok geçmeden açılan araba kapısı ise Zhan'a umudu getiren ellere aitti.

Zhuocheng yorgun sesiyle onun adını seslendiğinde Zhan yavaşça Yibo'yu sarsmadan doğruldu. Bir başka ses daha onun ismini seslendi; bu ses Yibo'ya aitti.

"Xiao Zhan?"

Zhuocheng getirdiği doktoru arkasında bekletirken kısa bir süre ikiliye izin verdi.

"Yibo buradayım. Çok şükür açtın gözlerini." Diye konuşan Zhan  omzuna yaslanan başı saçlarından okşarken doğrulmasına yardımcı oldu. Çatallı sesinden her şey belli olsa da endişesini dile getirdi. "Korkuttun beni, neden yaptın? Neden gitti Yibo, kimi arıyordun?"

Yibo gözlerini açmış olsa dahi, tüm bu sorulara cevap verebilecek durumda değildi. Bunun farkında olan Zhuocheng Zhan'a ufak bir işaret vererek arkasında bekleyen doktorun arabanın içini görmesi için önünden çekildi.

Sorularının ve hatta korkusunun bile o an dile getirilmesinin anlamsız olduğunu çok iyi bilen ama yinede kendisini tutamayıp konuşan Xiao Zhan, ona işaret veren gence başını salladı. Dudaklarını birbirine görünmeyen mühürlerle sıkıca kapattıktan sonra elindeki çantayla ve gözündeki gözlükle tüm dikkatini Yibo'ya veren doktoru inceledi.

Yibo ellerini üzerinden çekerek doktora müsaade eden sevgilisine bakıp onun usulca gözlerini açıp kapatışını izledi. Bu, sorun yok gibi bir hareketti ama o an için anlamı, sorun var ama halledeceğiz olarak değiştirebilirdi.

Lord, don't move that, [Yizhan]On viuen les histories. Descobreix ara