Jisung şirkete geçmişti geçen yayımladığı record için bu yüzden evde tekti ve Innie gelmek üzereydi. O geceyi bir de oğlu ile konuşmalıydı. Tam da gerginlikle bir bardak su içmişti ki evin kapısı açıldı.

Hızla adımlarını oraya yönelttiğinde Innie'yi görmüş, gülümsemişti. "Hoş geldin."

Innie kıkırdadı. "Hoş buldum en sevdiğim babam, makaronlar bitmedi değil mi?"

Tabii ki kendini düşünüyordu. Aldığı bu soru ile Minho kahkaha atarken Innie de gülüp ayakkabılarını çıkarıp terlik geçirdi ayağına. Minho kafasını salladı. "Hala bitmedi. Jisung çok yeme diye uyardı, biliyor gelir gelmez onlara damlayacağını."

"Tüm gün onların hayali ile yaşadım, ne diyorsun sen? Azdan fazla yerim, sen söylemezsin bir kıyak geçersin artık bana."

"Söylemezsem beni deşer."

Innie ellerini yıkarken babasına dönüp kaşlarını çattı. "Hanımcı mısın sen ya? Kılıbık. Artistliğin bir bana söküyor değil mi? Çok yazık çok yazık, kendime acıdım."

Hayıflanıp dolap kapağını açtıktan sonra içinden bir makaron çıkıp direkt ısırmıştı. Minho gözlerini devirdi. "Akıllanmıyor musun sen, mide fesadı geçireceksin bir gün."

Omuz silkti. "Hayat canım, karşımıza neler çıkaracağını bilemeyiz."

Bu sözün üzerine Minho, "Innie!" diye bağırmıştı ki Innie kahkaha atarak tezgahtan zıpladığı gibi odasına doğru koşmaya başladı. Şaka yapsa da Jisung ve Minho bu konularda sürekli hassas davranıyordu.

Ama dediği gibi, akıllanmıyordu.

Yemek muhabbeti hiç açılmadığı için üstelemeden ders masasına kurulmuştu. Akşamları hep beraber dizi, film izledikleri için gündüzden bitirme alışkanlığı vardı. Bu şekilde akşama tamamen boş olabiliyordu.

Ödevlerini halletmiş bitirmek üzereydi ki odasının kapısı açıldığı gibi Minho başını içeri uzattı.

"Jisung, pizza getirecekmiş gelirken. Çok açsan bir şeyler hazırlayalım."

Kafasını sallayıp kalemini bıraktı. "Değilim. Uzun zamandır pizza yemiyorduk, canım çekti şimdiden."

Genellikle Jisung hep ev yemekleri yaptığı için dediği gibi dışarıdan söylemek pek akıllarına gelmiyordu hepsinin. Innie dersleri bittiği için kitabını kapatırken Minho gitmek yerine kapıyı daha da aralamış ve içeri girerek oğlunun yatağının ayak ucuna oturmuştu.

Bu hareketle Innie ona döndükten sonra tek kaşını hafifçe kaldırdı, bir yandan da neden geldiğini biliyordu. Baba oğul konuşma şekilleriydi bu Minho ile olan.

Minho gergin bir nefes aldıktan sonra gözlerini ona sabitledi. "Beni," dedi duraksayarak. "O gece, Jisung'u boğmak üzere olduğumu gördüğünü biliyorum."

Rüya yolu ile anımsasa da biliyordu, kayıp parçalar yerine oturalı çok olmuştu. Innie duyduğu şeyle şaşkınca gözlerini hafifçe büyütürken, bundan haberi olduğunu bilmiyordu. En azından öyle sanıyordu.

"Beni tamamen affettiğinden emin olmak istiyorum," dedi Minho dürüstçe. "Affetmeyedebilirsin, o görüntü öyle herkesin kolay kolay kaldıracağı bir şey değil. Ben de kaldıramadım ve sen, bunu bildiğin halde benimle beraber sustun."

Innie o geceyi silmek istemişti. Minho'nun kendinde olmadığını fark etmesi birkaç gününü almıştı ama o günden sonra kin bile beslememişti. Zamanla aldığı tavrı da düşürmüştü.

Minho başını eğdi. "Neden sustun? Korktun değil mi benden?"

Yalan söylemedi Innie. Kafasını salladı. "Korktum. Seni ilk defa öyle görmüştüm, eğer sen hareketlerinin devamını getirirsen ne olurdu düşünemiyorum. Düşünmekte istemiyorum. Sonra fark ettim, sen bizden uzak kaldın. O günden sonra yanımıza bile yaklaşmadın."

wish you back, minsung ✓Where stories live. Discover now