MAVİ KUŞUN İLK ŞARKISI

16 2 2
                                    

Yazar notu; Hikayemiz anlayacağınız gibi birkaç evrende geçiyor. Bu nedenle her evrende karakterlerimizin isimleri değişecek ve ben bunu baştan belirteceğim, kafa karışıklığını önlemek için ilk evrende gerçek isimlerini kullanmayı seçtim. Keyifli okumalar...



Her şeyin en başından, ya da ruhumun manevi hayattan maddeler dünyasına geçtiği ilk andan başlamam gerek. Herkesin sandığının aksine, o meşhur hikayedeki gibi değil hiçbir şey. Tanrıların insanı dört kolla dört bacakla yaratıp ayrı ayrı dünyaya yolladığı ve ruh eşinizi aradığınız o hikayedeki gibi yani. Her şey, zifiri karanlığın ve sonsuz aydınlığın dünyasında başladı. Tanrılar, yani bildiğim tüm evrenleri yaratan oyunbazlar sonsuz ışığın içinden bir ruhu alıp çıkardılar. Bir ateş böceği gibi, öylesine güzel ve parlaktı ki hepsi ona sahip olmak istedi. Sonra bitmeyen bir savaş başlattılar. Sonsuz ışığın zifiri karanlığa döneceği ve son ruhun da parçalanacağı o güne kadar süren bir savaş. Son ruhu eline alan tanrı temkinli bir şekilde diğerlerinin dikkatinden kaçındı. Onlar hala bazı ruhların parçalanmadığını ve ruhların yalnızca ikiye bölünüyor oluşunun nedenlerini sorguluyordu. Parçaladıkları ruhları kendi evrenlerinde bir yerlere yerleştirip onların maddi dünyaya geçişini izliyorlardı. Onlara bedenler giydiriyorlardı, aynı ruhun parçası olmayan bedenleri birleştirip onlarla alay ediyorlardı. Sorabilirsiniz, ruh neden yaratılır diye; ya da neden ruhlarla oynamak onları mutlu ediyor diye.

Tanrılar ve ruhlar farklı enerjilerden yaratılmışlardır ve garip bir şekilde bu iki enerji hep birbirini arzular. Ruhlar, tanrılara ulaşmak ister ama tanrılar ruhlarla oynamak. Bildiğiniz masalların, inanışların aksine tanrılar ruhları yaratmaz ama onları öldürebilirler. Peki ruhlar, onların meziyeti nedir derseniz; bunu hiç parçalanmamış bir ruha sormamanızı dilerim. Hele de, bilinen tüm evrenlerde onu ışığın içinden çıkaran o tanrıyı arayan bir taneye...

Adım ne benim? Ya da neden bunları anlatıyorum? Bunları düşündüğünüzü biliyorum, yalnızca hiç söylenmemiş gerçeklerden söz etmeye geldim buraya. Ben, ruh eşi olmayan nadir insanlardan biriyim çünkü beni parçalayamadılar. Parçalarımdan biri ölmedi ya da ikisi de, ya da tüm evrenlerde ruhumun diğer yarısını aramak ve kaybetmek zorunda kalmadım. Bütün ihtimallerin en kötüsü benimki. Türünün tek örneği, ben ışığın içinden koparılan o son ruhun ta kendisiyim ama benim hikayemi özel kılan şey bu değil. Ben, bütün her şeyi başlatan ve bütün her şeyi bitirmek için beni saklayan o tanrıyı arıyorum. Bilinen bütün evrenlerde, mavi kuşun şarkısını duyana kadar ve tanrılar bizi fark edene kadar.

Ne düşündüğünüzü biliyorum, bu şey intikam sanıyorsunuz ama hayır. Bu, tüm evrenlerde sadece ikimize yasak kılınan şey; AŞK.

Birbirimize doğru koştuğumuz ve her kavuştuğumuzda dengeleri bozduğumuz bir, savaş. Tanrılara karşı, kadere karşı ve bilinen tüm kurallara karşı bütün olmak için uğraştığımız bir savaş.

...

İLK EVREN; SON RUH ŞARKIYI DUYMADAN ÖNCESİ

"Taehyung! Taetae ! Nerde bu çocuk? Ya başına bir şey geldiyse?" dedi büyük annem telaşla.

"Saklanmıştır bir yerlere, çıkar şimdi" Büyük babam her zamanki gibi uyku köşesine yerleşmişti. Hasat mevsimi geldiği için son kez eklemlerini ısıtıyordu güneşte. Yaşlı bedeni için iş her geçen gün daha fazla oluyordu ve ben de pek iş yapmayı seven bir çocuk değilim, bilirsiniz gölde avlanmak ya da ormanın arkasındaki tepeye çıkıp büyük sarayı görmek gibi maceralara atılmak daha eğlenceli.

"İşte buradasın!" dedi büyük annem saklandığım saman balyasının arkasında beni çekip çıkarırken. Ayaklarımı sallayıp çırpınıyordum ama beni yaşlı gövdesine öyle bir bastırmıştı ki. "Ah- Bi dur- Çocuk!" Nefes nefese kaldığı için durdum.

BLUE BIRDDär berättelser lever. Upptäck nu