12. Bölüm - Yara

Start from the beginning
                                    

Gece, hızlıca daldığı uykusundan gözünde yaşlarla uyanmış, ne olduğunu bilmediği bir rüyanın, hayır, kabusun ağrısını yüreğinde hissetmişti. Kesik kesik hatıralarla dolu rüyasında en net hatırladığı şey kendisine derin bir hüzünle bakan bir çift keskin kahverengi gözdü.

Düşmanının gözünde oluşan bir kırmızılık onu bu hale getirecek değildi ya, rüyanın sonunda belki de Çin ele falan geçirilmişti. Xiao Zhan o an geri uyuyamayacağını bildiğinden, babasının en kısa zamanda haber beklediğini kendine hatırlatarak küçük bir ateş yakmış, şifrelerle dolu bir mektup yazmıştı.

Kalemini kağıda her değdirdiğinde göğsünde hissettiği ağrıyı, bileklerini uyuşturan sancıyı unutmak için yeniden yatağa dönmüş ve sadece uyurken bu ağrıyı hissetmeyecekse eğer, bir daha hiç uyanmamayı dileyerek uyumuştu.

Ağrılardan kaçmak için koynuna sığındığı fakat rüyalarında da kaçamadığı ağrılarla dolu uykusundan onu uyandıran, yine tüm bu korku veren hislere sebep olan düşmanının hışımla odaya dalması olmuştu.

Dehşet içinde uyanıp ne olduğunu bile anlamadan yastığının altından çekip doğrulttuğu bıçağın bir metre kadar ötesinde Yibo duruyordu.

Zhan'ın yeni uyanmasının etkisiyle bulanık olarak gördüğü endişeli ifade yerini önce anlık bir rahatlamaya, sonra dün gece rüyasında gördüğü hüzünlü ifadeye bıraktı. Bıçağının ucunu doğrulttuğu yüz, Zhan'ın elindeki metal alete sarsıcı bir hüzünle bakıyordu.

Aslında her şey olması gerektiği gibiydi. Düşmanı hemen karşısında, bıçağının sivri ucunun ardında, olması gereken yerdeydi. Ama bu anda doğru hissettirmeyen bir şey vardı. Yibo'nun yüzünü acıyla yıkayan, Zhan'ın bu zamana kadar ne bıçak, ne kılıç, ne de ok tutarken bir kez olsun titrememiş ellerini titreten yanlış bir şeyler vardı.

İçinin bir yanı bıçağı kaldırdığı elini indirmesi için yalvarıyor, diğeri o elin sarsılarak hedefine doğru dimdik durmasına sebep oluyordu.

Galip geliyor gibi görünen ve bıçağı tutturan o yanla savaşına o anda bir kişi daha katıldı: Yibo.

Kağanın yüzündeki acılı ifade silinmemişti, tam aksine, olabildiğince sesine yansırken kapının önünde olan iki kişiye "Siz dışarıda bekleyin," demişti.

Xiao Zhan'ın yanına ağır adımlarla yürüyüp bıçak tutan bileğini kavradı ve dokunduğu yerlerden ağrıyarak ve ağrıtarak naif hareketlerle yatağa indirdi. Ağrılı ifadesi bir an olsun silinmeden diğer elini kaldırdı. Zhan'ın yüzüne dökülen saçları hissedilemeyecek kadar yumuşak bir dokunuşla kulağının arkasına itti.

Zhan biraz önce bıçak çektiği adam o değilmiş gibi öyle hareketsizce bekliyor, teninde hissettiği ten tüm vücudunda karıncalanma hissine sebep olurken sadece oturmuş o üzgün ifadeyi izliyordu. Yibo'nun nasırlı, erkeksi parmakları kuş tüyü gibi hafifçe alnına dokundu.

Zhan karşısındaki adamın konuşmak için dudaklarını aralayışını, sonra hemen kapatıp yutkunuşunu, adem elmasının yükselip inmesini izledi. "Ağrın var mı?"

"Hı?"

"Ateşin, ağrın, sızın var mı? Karnın iyi mi? Kalkabiliyor musun?"

Zhan teninden çekilen ellerin bıraktığı soğuklukla birlikte sordu. "Niye?"

Lügatı sanki birkaç kelimeyle sınırlı kalmıştı.

"Dün yabancı birinden yiyecek almışsın tattırmadan. Gün doğalı saatler oldu. Uyanmadın."

Yibo bir adım uzaklaşmış, hüznün etkisi altında kalmış endişeyle kaplı bakışlarını Zhan'ın gözlerine odaklamadan öylece duruyordu. Zhan korkunç bir kabustan uyanmış gibi irkildi. Elindeki bıçağı anlamsız bir çabayla arkasına sakladı. Yibo'nun bakışlarını kaçırtan şey biraz önce ona doğrulttuğu bıçaktı. Bedeninde bir yere dokunmamıştı, ama karşısındaki adam ağır bir yara almış gibi sarsılmış duruyordu.

"Bu!" Bıçağı yatağına atıp ayaklarını sarkıttı. Ayağa kalkmaya çalışırken Yibo bir adım daha uzaklaşmıştı. Zhan üşüdü. Pencere mi açıktı? "Bu, birisi odaya gelirse, bir şey denerse diye, hani sonuçta senle ben," Telaşla kurduğu cümlelerini havada bırakarak sustu. Oluşan o saniyelik sessizlik beden bulmuş bir acı gibi aralarında asılıydı. "Yani sizle biz, Çin ve Irazlar, düşman şeyi olunca, eskiden yani. Bu da işte, şey, biri ansızın odaya girerse diye."

Yibo'nun, 'ölümümün kesin olduğu bir yere gitmemi dilersin, değil mi?' diye sorarken yüzünde olan acılı, kesik gülümseyiş yine ifadesini sarmıştı.

İkisi de biliyordu ki, Yibo'nun dairesine Yibo ve Xiao Zhan'dan başka onlar istemedikçe kimse giremezdi. Xiao Zhan'ın gözüne o anda hiçbir şey yastığının altında bir bıçakla uyumasını haklı çıkarıyor gibi görünmedi. Ve Zhan bilmiyordu ama, Yibo onun, özellikle en başlarda birlikte yemeğe giderlerken dahi belindeki kılıca ek olarak kemerine ve iç kıyafetine sakladığı bıçaklardan da haberdardı, oturuşundan dahi bunu anlayabilecek kadar uzun süredir askerdi.

Bu zamana kadar bir kez olsun dudaklarını aralayıp da çağırmadığı isim çaresiz bir tonla sesinde can buldu. "Yibo-"

Yibo derin bir nefes aldı. Bakışlarını yeniden Zhan'ın gözlerine çevirdi. Karşıdakinin kör olmayı dilemesine sebep olacak bir burukluk kirpiklerinde hala asılı olsa da ifadesi daha sakinleşmiş görünüyordu. Biraz önce dağıldığını belli eden sesini ve ifadesini toparlayıp, "İyi misin?" diye sordu.

Zhan iyi değildi. Nedenini bilmiyor, hayır, bir neden biçemiyor, biçmeyi hiç istemiyordu. Yorgun sesi odayı doldurdu. "İyiyim."

Yibo 'tamam' der gibi başını salladı. Xiao Zhan biraz önce alnına ve bileğine dokunan parmakların, iki yanında yumruk olduğunu gördü. Yibo bir adım daha geri çekildi. Zhan'ın içini üşüten soğuk arttı.

"Yine de şifacı bir görsün seni. Buraya mı gelsin, sen mi çıkarsın?"

Zhan yutkundu. "Ben çıkarım."

Yibo yeniden başını salladı. Zhan onun odadan çıkarken "Kusura bakma" dediğini hayal meyal duydu.

Dizlerini çözen bir acıyla kendini yatağa attı.

Bu söz, olan her şey, ona bir kusurun oğlu olduğunu hatırlatmıştı.


---

O KADAR ÖZLEDİM Kİ YAZMAYI VE YORUMLARI OKUMAYI... bazen eski yorumlara girip okuyorum.. çok özlüyorum sizi ve kağan yiboşumla prens zhanımı...

Çok yoğunum bu aralar o yüzden çok yazamıyorum, takipte kalan ve okuyan herrrkese çok teşekkürler!! Bir sürü öpüyor, dileklerinizin gerçek olduğu mutlu ve güzel günler diliyorum hepinize ve kendime. <3

CasusWhere stories live. Discover now