33; his eyes make the stars look like they're not shinin'

Start from the beginning
                                    

Zihnim onun rahatsız olacağını bilerek hislerimi dindirmek için kalbim ile bir savaş haline girmiş olsa da bu cephede kazanan yoktu, ona baktığım her an kalbim yerinden çıkacakmış hissi ile beni baş başa bırakıyordu habersiz.

Jeongguk, benimdi.

Biz, kendimizindik.

Ona dokunuşumdan, bakışımdan bile kelimelere dökemediğim hislerimi anlayarak kabul ederken biz, birbirimize aittik. Kahkahası dinlediğim en güzel melodi, bakışları sonsuza kadar içinde yaşamak istediğim bir dünya olmuştu benim için.

O pisliğin serbest bırakıldığı haberi Jeongguk'un yıkılmasına sebep olurken ona dokunmak konusunda hala tereddüt içinde olmaktan çıkamıyordum.

Jimin'in evinin salonunda otururken Jeongguk kuzenine kollarını dolamış halde uzun koltuklarından birinde oturuyordu, Seokjin ona yemek yapmak için mutfakta oyalanırken Yoongi hyung onun başına dikilmiş halde talimatlar veriyordu ve bu istemsizce gülümsememe sebep oluyordu. "Aşçı olan benim, çeneni kapatsana." diye bağırdı Seokjin dayanamayarak, Namjoon hyung ve Hoseok hyung yan yana diğer uzun koltukta otururken tek kişilik olan koltukta gergin bir şekilde oturuyordum.

Gözlerim bir an olsun onu terk etmezken kalkıp yanına gitmek, onu kollarımın arasına almak istiyordum ama onu korkutmak, benden kaçmasına sebep olmak istemiyordum. Flört ya da sevgili olduğumuz andan itibaren ona dokunmak konusunda çekinmek, elimde değildi.  Onu kırmak istemiyordum.

"Jimin, sevgilini al başımdan!"

Seokjin dayanamayarak bağırdığında gülmeden edemedim, Jeongguk bakışlarını kucağındaki ellerinden çekerek baktığında son iki gündür olduğu gibi nemliydi gözleri. Jimin ikisinin atışmalarının son bulmayacağını fark ederek yerinden kalkarken Jeongguk bu kez peluş tavşanını alarak ona sarıldı.

Herkes Jeongguk'a olanları az çok tahmin edebiliyordu, onun kırgınlığı gözlerinden hepimize yayılırken yerimden kalkarak ona biraz daha yakın olmak için yanına geçtim. Onun gibi hafif yayılarak başımı koltuğun arkasına yasladım, bakışları bana çıkmıştı ve yüzümü inceliyordu. "Ben hep yanındayım, bunu unutma." dedim, dudakları gülümsemeye çabalayarak kıvrılsa da ben gülümsemesinin tadını çıkaramadan soldu.

"Taehyungie hyung."

Yavaş bir şekilde mırıldandığında arkada kalan arkadaşlarımın sesleri buğulandı ve odak noktamda sadece o kaldı, "Efendim sevgilim?" dedim ona bakarak, parmakları birbirinden ayrılırken kollarını bana doğru uzattığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Biraz daha kayarak Jeongguk'un kollarını belime sarmasına izin verdim ve o başını göğsüme yaslayarak bana sığınırken parmakları tişörtüme tutundu.

Saçları arasında gezinen parmaklarım ile onu rahatlatmaya çabalarken "Bana dokunmak istememenden çok korktum." diye mırıldandı, bir şey demek için dudaklarımı aralasam da izin vermeden devam etti kısık sesiyle. "Kendi bedenimden o kadar iğrendim ki, sanki dokunuşları hala tenimde. Senin de benden iğrenmenden, beni sadece kalbinde sevip dokunmaktan kaçınmandan korktum." Bir elim çenesine giderek yüzünü kaldırırken bana bakmasını sağladım, dudaklarım yanağındaki yara izin değdi.

Jeongguk, aklımı başımdan alacak bir güzelliğe sahipti.

Bir elim beline giderek orada yerini alırken anlık gözlerinde beliren ifade geri çekmek istememe sebep olsa da kısa sürdü, oraya dokunulmasında onu rahatsız eden bir şey olduğu çok açıktı. "Seni seviyorum Jeongguk." dedim ilk kez bunu sesli dile getirerek, "Seni incitmekten, kırmaktan çok korkuyorum ben. Dokunuşlarımın sana kötü hisler bırakmasını istemiyorum. Bana, benim varlığıma ve sana vereceğim sonsuz sevgime alışmanı istedim ilk, o zaman belki dokunuşlarım seni incitmez diye düşündüm." Uzanarak çeneme dudaklarını değdirirken ihtiyacım olan tek şeyin onun varlığı olduğunu biliyordum.

"Ben, senin dokunuşlarını istiyorum. Nazikliğini, beni sevişini ve korkmamam için sarılmaktan çekindiğini görebiliyorum. Bunları ilk başta benden iğrendiğine yormak saçmalıktı ama tahmin ediyorsundur hislerimi, bu yüzden kızmadığını biliyorum."

Biz böyleydik, konuşmamıza gerek yoktu, gözlerimiz birbirine değdiği anda anlıyorduk içimizden geçenleri. "Sen hayatımda gördüğüm en güzel insansın Jeongguk, nasıl iğrenebilirim senden. Sana dokunmak, bana dokunman. Bunların hepsinin senin aklında güzel kalmasını sağlayacağım, sevgilim." Kollarımın arasında daha fazla kaybolurken ona sıkı bir şekilde sarılarak saçlarını sevmeye devam ettim, Jeongguk'un benim ilgime böylesine ihtiyaç duyması çok hoşuma gidiyordu, adeta bebek gibiydi.

Yemek macerası sonlandığında Seokjin diğerlerini masayı kurmak için çağırırken bir yandan bizim fotoğraflarımı çektiğini görebiliyordum, ne kadar bazen liseli bir ergen gibi davranıyor olsa da onun Jeongguk'u sevip içinde olduğum ilişkiyi desteklemesi hoşuma gidiyordu.

Jeongguk ile yan yana oturduğumuzda onun tabağından biberleri ayıklarken Jimin "Bıktım sizden pis aşıklar." dese de dudaklarındaki gülümsemeden bu halimizin hoşuna gittiğini görebiliyordum. Jeongguk başını omzuma yaslamış halde tabağı sevdiği hale getirmemi izlerken "Seni seviyorum hyung." diye fısıldadı, gülümseyerek tabağı önüne çektim ve yemek çubukları ile biraz et alarak onun ağzına götürdüm.

Keyifli bir yemek geçirirken Seokjin ağzı dolu halde çalan telefonunu açtı, bir an yüzü donuklaşarak yutkunmakta zorlandı. Telefonu kapatarak ayağa fırladığında biz de onunla birlikte telaşla ayaklandık. "Ne oldu?" diye sordum ona bakarak, "Miyeon." dedi zorlukla, onun ilk defa gözlerinin dolduğunu görmek şoka uğramama sebep oldu.

"Kanaması varmış çok, hastaneye kaldırmışlar."

hello,
its's me.


the way we love' taekookWhere stories live. Discover now