9. Bölüm-"İNTİKAM"

Start from the beginning
                                    

"Bir anlaşma yapalım seninle, ben robot değilim. Sen gereksiz şeyleri merak etmeyi bırakırsan sohbet edebiliriz, benimde insanlarla konuşmak gibi normal aktivitelerim var."

"Haddini bil, canımı ye diyorsun yani."

"Canımı falanda yeme şimdi..."

Yiğit tebessüm ederek gözlerini göğe dikti. "Çok zorsun." Omuz silktim. Zor olmak gibi bir amacım yoktu, olduğum gibi davranıyordum.

"Sana ağır geliyorsa demek ki."

Avcı yeşilleri gözlerime çevrilince bende onun hakkında birkaç şey sormak istemiştim. "Sen neden Erdem'in peşindesin ki?" Yiğit aklına getirdiğim şeyle bozulur gibi oldu. Bakışları bir anda değişmişti. Ama fazla bozuntuya vermeden umursamaz bir şekilde geçiştirdi sorumu.

"Ya para ya itibar... Ne derdim olacak başka? Senin derdin hangisi? Para, itibar?"

İmasını anladığımı belli edecek şekilde gülümseyerek başımı salladım. "Gerçek dertlerim var onunla. Kanlı canlı..."

Yiğit bana umutsuzca baktı. Düşüncelerimden, sözlerimden hoşlanmadığı açıktı. "Dünya senin etrafındaki turunu kaç günde bitiriyor, doktor?" Dalga geçme konusunda da berbattı. Nereden öğrenmişti böyle şeyleri?

"Kalksak mı artık?" diye sordum. Oturdukça stres olmaya başlamıştım. Yiğit başını sallayarak kalktığında bende yavaştan eşyalarımı alıp köşeye çekildim. Yiğit gitmem için arabanın kilitlerini açmış sonra da muhtemelen hesabı ödemek için hafifçe koluma dokunarak yanımdan ayrılmıştı. Arabaya o geldiği zaman gitmeyi tercih ederek onu bekledim. Yiğit geldiğinde sorgulamadan arabaya geçtik.

Camımı sonuna kadar indirdikten sonra gözlerimi kapatarak rüzgarı hissetmeye çalıştım. Daralıyordum. "Deniz kenarına gidelim ister misin?" Yiğit'in sorusunu cevapsız bırakmayı düşündüm ama sonra ufakça başımı iki yana salladım. Hemen anlamıştı denizi sevdiğimi. Buna gülümsemek için içimde doğan his göğsümde büyüdü, uzun soluklu bir iç çektim. Yiğitte artık beni kendi halime bırakmaya karar verince kendimi biraz daha ortamdan soyutladım. 

Gözlerim kapandığı an önümde korkunç bir surat ifadesi, kulağımda acı çığlıklar belirmişti. Bu an fazlasıyla korkunçtu, birkaç saniyeden fazla odaklanamazdım. Bundan dolayı olsa gerek ardı sıra bir tabanca sesi duyuldu. O an yaşadığım her şeyi sanki başka birisiymişim gibi uzaktan bir köşeden izlemeye başlamıştım. Kanı hissettim, karanlığı, Emre'nin çığlıklarını ve bir ölümden sinen o yapışkan soğukluğu. Bu his peşimi bir türlü bırakmazken ateşler yandı, kül oldum. Kahkahalar duyuldu ama ardından suratıma bir balyoz indi, kahroldum. Mezarlar fazla büyüktü kendisi küçük insanlara. Sığamadım yine de dünyaya. Hafızam onlarca anıyı saliseler içinde hızlandırılmış bir şekilde zihnimde canlandırırken nefes bile alamadım.

Sonra gözlerim açıldı karanlıktan gökyüzüne. Belki ışık yüzünden belkide amansız bir öfkeye dalışımın sonucundan dolan gözlerimi çatık kaşlarımla perdeleyerek yutkundum.

Değmezdi. Şuan o adamın derisini de yüzsem, ona sonsuz acı verecek psikolojik şiddetleri de uygulasam yaşadığım hiçbir şeye değmezdi. Bir karşılığı, telafisi yoktu ve bunu bilmek dünyanın en çaresiz bırakan hissiydi. Hırsım asla dinmeyecek, içim soğumayacak, rahat bir nefes almayacaktım. Boğazımda onca yıldır yumru olan vicdan azabını da kalbimi söküp atan öfkeyi de ömür boyu taşıyacaktım.

Araba durduğunda Yiğit emniyet kemerini açarak bana baktı. "Titriyor artık sıkma ellerini." O böyle deyince fark ettiğim ellerimi hızlıca açtım. Gerçekten de tüm kuvvetimle yumruk yapıp sıkmıştım yol boyunca. Ona tek lrlime etmeden aşağı indim. Yiğit arkamdan gelirken onu beklemeden önümdeki büyük, eski ama temiz depoya doğru yürüdüm. Deponun gri, hafifçe pas tutmuş büyük demir kapısının önüne gelince omuzlarımı dikleştirip başımı kaldırdım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 19 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ESARET Where stories live. Discover now