3

205 22 4
                                    

3 Ağustos 2001

14 yaşındaydı Anastasia, ilk öpücüğünü aldığı zaman.

Natalia ile olan görevlerini tamamlamış, Red Room'a dönmeden önceki son geceleri için motel kiralamış ve yerleşmiştiler.

İçeri girdiklerinde karşılarına bir tane çift boyut yatak, iki komidin ve küçük bir banyo çıkmıştı.

Çok fazla beklemiyorlardı zaten, sadece uyumak için bir yerdi istedikleri.

İçeri adımlarını atar atmaz Nat kendini duşa atmış, Ana'yı odada tek bırakmıştı.

Nat'ı beklerken o sırada Ana üstünü değişmiş,sırt çantasına zar zor sığan kitabını çıkartıp okumaya başlamıştı.
Öyleki hikayeye öyle dalmıştı ki, duştan çıkıp kendini havlulara sarmış Natalia'yı bile farketmemişti.

Nat yavaş adımlarla odaya geri döndüğünde,yatağa yayılmış kitap okuyan Ana'yı görünce gülümsemeden edememişti.

"Hey, Tinker. Ne okuyorsun?"

Tinker. Natalia'nın verdiği bu lakaba gözlerini devirmeden edemedi Ana.

Ana'nın, Nat'la ilk görev aldığı zamanlardı o zamanlar. Görevlerinin ortasındayken Ana'nın Tinkerbell kitabını görüp mağazadan çalmaya çalışmasıyla ikili çalışanlara yakalanmış, avm'den koşarak kaçmaya çalışmalarıyla, düşmanları, onları az kalsın fark etmiştiler.

Ama olsundu, Ana kitabı çalmayı başarabilmişti.

Ana, başını kaldırıp Nat'a cevap vereceğinde gördüğü manzarayla donmuştu resmen.

Natalia Romanova karşısında sadece havluyla duruyordu. Havlu onun bütün vücut kıvrımlarını sarmış ortaya mükemmel bir şov veriyordu. Ancak Ana, gözlerini Natalia ile kilitleyip daha fazla vücuduna ağzını akıtmaktan vazgeçmişti.

"Harry Potter'ın 4. Kitabı çıkmış onu okuyorum." Cevap verdi Ana.

Nat cevaba gülümsedi, Ana hep kitap okumayı çok sevmişti.

"Peki o zaman kay yana, bende geliyorum birazdan. Sesli okursun bana." Cevapladı ve üstünü giymeye banyoya geri girdi.

Geldiğinde Ana yatan pozisyonundan kalkmış, yatak başlığına yaslanmıştı. Nat sessizce yatağa girdi ve Ana'nın kucağına başını koyarak gözlerini kapadı. Terapi gibiydi bu zaman onlar için, birbirlerinde huzur bulur kaliteli zaman geçirirlerdi.

Yarım saat gibi bir süre geçmişti artık, Nat başını kaldırıp Ana'ya bakmaya başladı.

Nat'in bakışlarını üzerinde hisseden Ana kitabı okumayı bıraktı ve Nat'a döndü.

"Noldu? Sıkıldıysan bırakayım."

Nat cevap vermeyip yüzüne bakmaya devam etti.

"Ne? Noldu niye bakıyorsun öyle? Yüzümde bir şey mi var?"

Nat'ın cevabı sadece soluk bir "hayır"dı. Eğer çok yakın olmasalar duyulmazdı bile. Aralarındaki yakınlığı yeni farketmiş olacak ki Ana'nın yanakları kızardı hafiften, fakat gözlerini Natalia'da tutmaya devam etti.

Artık bu bakışma oyunundan sıkılmış olacak ki Ana ağzını tekrar açtı konuşmak için.

"Gerçekten niye bakı-"

Cümlenin devamı gelmedi.

Çünkü Ana'nın dudaklarında hafif bir baskı vardı. Nat onu öpüyordu. Beyni durmuş gibiydi ne yapacağını bilemiyordu bile, çok heyecanlanmıştı.

Nat, öpüşüne geri karşılık gelmediğini farkedince geri çekilip özür dileyecekken, iki el dolandı boynuna ve öpüşmeyi derinleştirdi. Mükemmel değildi öpüşmeleri kimine göre, ama ikisi için de yeterliydi, mükemmel olmasına gerek yoktu. Onlar için iyiydi bu.

Mutluydular, belki ilk defa onca zamandan sonra.

Şuan başlarında kızıp çığırabilecek Madam B yoktu, gardiyanlar yoktu ve Red Room'un travma depolamış rutubetli odaları hiç yoktu.

Sadece ikisiydi, olması gerektiği gibi.

İkisinin kalpleri de hızlı atıyordu, fakat bu sefer heyecan,tutku,haz yüzündendi bu hızlı atış. Korku veya panikten değil.

İki kız, bir oda, bir yatak, paylaşılmış onca hatıra,onca duygu.

İkisi yeterdi birbirine, o gece bunu anladılar. Başkaları olmasa da olur. İkisi tek başlarına tüm zorluklara karşı gelebilirler.





BALLERINA | NATASHA ROMANOFFTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon