Bölüm On Altı: Efendi Sato

414 48 29
                                    

Hinata bisikletine bindikten sonra olabildiğince hızlı şekilde uzaklaşmıştı, hayatı buna bağlıymış gibi pedal çeviriyordu. Kageyama arkasından gelmiyordu, kimse gelmiyordu. Önemsemiyordu gerçi, şu an sadece uzaklaşması gerekiyordu. Başı ağrıyordu, her şey acıtıyordu aslında içini. Uzun zaman önce olmamasına rağmen içinin acımadığı bir zaman hatırlayamıyordu.

Eğer başı ağrımasaydı, ağrıyan yeri göğsü olurdu. Kendi hayatına ve arkadaşlarına yaptığı aptallığını ne zaman düşünürse düşünsün...

Bu acı dayanılmazdı. Sanki bir sürü pençe, henüz ölmemiş olan kalbini sıkıştırıyordu ve bu yüzden bu dayanılmaz acıyı ölümün kıyısındaymışçasına hissediyordu. Bu biraz abartı geliyordu ama daha normal şeylerle açıklayacak olsa, nasıl hissettiğini küçümsemiş olacaktı.

Kageyama'ya bağırdığı zamanki yüz ifadesi geldi aklına. Hinata kafasını iki yana sallayıp daha hızlı sürmeye başladı, kısa süreliğine gözlerini kapatıp sıktı. Daha sonra uzun süre kırpmadı gözünü, yola odaklanmıştı. Nereye gittiğini bile bilmiyordu.

Ev. Başka nereye gidebilirdi ki? Eve gitmeli ve sorununu çözmeliydi. Bu işi halletmesi gerekiyordu.

Önündeki kapıya çarpıp bisikletinden uçana kadar fark etmemişti Hinata.

Evinde değildi.

Yere düşmüş hâlde önündeki eve bakarken ağır ağır yutkundu. Eskiydi ve dışarıdan kötü görünüyordu. Ahşapları kırık döküktü, boyası çıkmıştı. Bitkilerin eskiden daha iyi olduğu söylenebilirdi. Işıkları yoktu ve Hinata yoldan geçen biri olsaydı, bu yerin terk edilmiş olduğunu düşünürdü. Sevilmeyen bir yer gibi görünüyordu. Hinata bunun cennet gibi olduğunu düşündü. Burası onun cennetiydi.
-
[Ç.N.: torbacının numarasını yolla hemen.]

Burada bulunalı bir süre olmuştu. Gelmenin zamanı olup olmadığı konusunda ne zaman karar almıştı emin değildi ama bu karardan tamamen pişman da değildi. Hinata derin bir iç çekip ayağa kalktı ve bisikletini geri almak için ilerledi. Onu tutup evin arkasından dolaştı, arka kapıyı kilitledi ve elindeki anahtarla ön tarafa gelip kapıyı açtı.

Sessizce ayakkabılarını çıkarıp eve girmeden önce annesine bir mesaj attı. Koltukta kıvrılıp dizlerini karnına çekti ve gözlerini kapattı. İçinden gelen haykırışları umursamadı.

"Hinata-kun?" Üst kattan bir ses duyuldu. "İyi misin? Bisikletinden düştüğünde başını mı vurdun?"

Hinata donup kaldı, kadını uyandırmak istememişti. Gerçekten bisikletinden seslice mi düşmüştü yoksa o çoktan uyanıktı da duymuş muydu?

"B-Ben iyiyim. Lütfen uykuna geri dön."

"Eğer buradaysan, konuşmak için, uyumam için değil." Ayak seslerinden aşağı indiği anlaşılıyordu ve Hinata tartışmayacaktı.

"Uyandırdığım için üzgünüm, Efendi Sato."

"Özür dileme, Hinata-kun. Bize çay yapayım."

Hinata, kadın odaya girdiğinde ona bakıp doğruldu ve başını eğdi. Hinata'nın hatırladığından pek farklı sayılmıyordu. Uzun sarı saçları her zamanki hâlindeydi ama birkaç teli, yatağından yeni çıktığı için dağınıktı. Elmacık kemikleri ve dudakları diğer her şeyden daha çok ilgi çekicilerdi. Gerçekten güzel biriydi.

İfadesi donuktu, çoğu zaman olduğu gibi, ama mutfağa gitmeden önce Hinaya'ya gülümseyip "Seni yeniden görmek güzel, Hinata-kun." demişti.

Bununla beraber Hinata, kendini yeniden beş yaşında ve Efendi Sato ileyken onu hiçbir şeyin incitemeyeceğini hissetmişti. Güvende hissetmişti.

benim ⇢ kagehina [çeviri]Where stories live. Discover now