14

1.3K 83 10
                                    

   Efruz rüyasında gördüğü oğlu ile sıçrayarak uyandı, kalbi deli gibi atıyordu. Korkuyla ve acıyla gözünden yaş aktığını hissederken titrek bir nefes aldı. Sabah sabah manevi oğlunu görmüştü, evladı rüyasında "Hani beni bırakmazdın ana!" diyordu. Daha doğrusu ona sitem edip acı içinde ağlıyordu. Genç kadın elini kalbine koyarak şunu fısıldamıştı.

E : Mekan senin yarabbi, ne olur darlık verme!

Diyip kalktı, ilk besmele çekerek su içti. Bir az olsun rahatlarken bu defa da yüzünü yıkamaya başladı. Kalbi sızım sızım sızlıyor, nefesi daralıyordu. Sırf kendine gelebilmek için elini yüzünü defalarca yıkadı. Yoksa rahat edemeyecek gibi hissediyordu, o an kulağına duymaya en çok ihtiyacı olduğu ses geldi. Ezan okunuyordu.

Hemen abdest almaya koyuldu, namaz kılacaktı. Onu bir tek Allah anlardı. Zaten onu buraya geri yollayan, kalbine sevda düşüren Allah'tan başkası değildi. Allah'a dert yanıp çağresi için dua etmeyi istiyordu, belki de kalbi anca böyle rahatlardı.

☆☆☆

   Ertuğrul Bey hatunu izlerken onun ağaca çıktını görünce gülümseyip ağacın dibinde durdu. Otağından çıkarken onu fark edince peşinden taa buralara kadar gelmişti, tek başına gitsin istemedi. Mazallah başına bela gelebilirdi, kız zaten bela çekiyordu. Işte şimdi de onun olduğu ağacın dibindeydi, eğer ki düşme tehlikesi yaşarsa onu tutacaktı. O anda duyduğu moğol sesleriyle endişeyle sevdalandığı hatuna baktı. Efruz'sa ağaçta oluşunu umursamadan yayını çıkarıp okunu çoktan germişti.

Ert : Hatun ne edersin?

Dedi fısıltıyla, onu Efruz taa başından beri fark etmişti. Dikkatliydi, peşinden geleni bir an düşman filandır diyerekten kuşkuyla o fark etmeden bakmıştı. Ertuğrul Bey'i görünce de derince yutkunmuştu, takip edişi garip gelmişti. Tabi birazda oba Bey'i sayesinde güvende hissetmiş, rahatça buralara kadar gelmişti. Ertuğrul Bey tam yeniden konuşacakken engel oldu.

E : Şist!

Diyip en arkada ki moğollardan başlayıp tek tek indirmeye başladı. Tabi bir yandan da sayıyordu onun neyi saydığını anlamayan Ertuğrul'sa kaşlarını çatarak ne saydığını sormuştu.

Ert - Hatun neyi sayıyorsun?

E - Lan aralarında Beybolat var, hayine bak resmen moğollarla takılıyor. 

Ert - Ne, onun burada ne işi var?

E - Bilmiyorum bey'im ama burnuma pis kokular geliyor, onun burada olması hiç normal değil.

  Attan inen Beybolat bey yaralı bedenleri kontol ettikten sonra yaşayan birini bulunca neler olduğunu sormuştu. Okun sahipleri ortada yoktu, etekleri tutuşmuş gibi korku hissediyordu. Belki de şuan burada olmamam lazımdı diye düşünüyordu, evet korkuyordu. Yakalanma korkusu tüm bedenini sarıyordu, derinden gelen endişesi onu huzursuz ediyordu. Yaralı moğolun dediği tek şeyse "A-albastı git burdan, birisi tüm nökerlerimi öldürdü. Yapan her kimse seni de öldürür." olmuştu, Beybolat ise duyduğuyla korkuyla renk atmıştı. Yakalanmak istemiyordu ki, bu zamana kadar iyi saklanmışken yakalanmak istemezdi. Kendine gelince kaçmak için yeniden atına bindi, korkuyordu. Eli ayağı zangır zangır titriyordu. O an bedenine giren okla korkusu arttı ve attı daha hızlı sürmeye başladı.

E : Korkak kaçıyor.

Dediği sırada ayağa kayınca dan diye Ertuğrul Bey'ın kucağına düşmüştü. Korkuyla onun boynuna sarılarak gözlerini sıkıca kapatmıştı, kalbi deli gibi atıyordu. Çünkü bi an yere serilecek diye ödü kopmuştu ama neyse ki sevdiği adam onu yakalamıştı.

Yok olan geçmiş!  Where stories live. Discover now