Bir sebebi var

543 78 1.2K
                                    

SONA DÖRT KALA

"Hayır!"

Hayır, hayır! Güneş'i aralarına almış sürüklerken ilk defa kendimden geçmiştim. İlker de bu defa hatta ilk defa ona karşı gelerek küfür ediyordu. Adamlarla boğuşurken Güneş, beni bırakmayın, diyerek onlarla boğuşurken yapabildiğim tek şey adamlara gelişi güzel vurmaktı. Adamlardan biri sonradan sabrı taşmış gibi bana silahı doğrultmuş ve o anda silah sesi duyulmuştu. Yerimde çivilenirken İlker ellerini havaya kaldırdı.

"Liva!" Kolumdan tutan kişinin kim olduğunu iyi bildiğimden iliklerime kadar titremiştim. Nefretle arkamı dönmemle tokadı geçirmem bir olmuştu. Alaz başımı diğer tarafa çevirirken Ezgi'nin haykırışları kulağımda çınlıyordu. Kapının kapanma sesinden sonra gözlerimi kapattım. Tekrardan gözlerimi açtığımda Alaz'ın koyulaşan mavi gözleriyle denk düşmüştüm.

"Sen aşağılık adamın tekisin!" Ona işaret parmağımı doğrultarak onu dürtükleyerek geriye doğru sendelemesini sağladım. "Sen nasıl bu kadar kansız!" Dememle silah sesi duyulmuştu. Başımı çevirip kapıya baktığımda içimden bir şey kopup gitti.

"Güneş!" Diyerek kapıya gittiğimde yere dizlerimi koyarak delikten dışarıya baktım. İki adam Güneş'in kollarından tutmuş yerde sürüyordu. Ardında kan lekeleri kalırken gözüm karardı. Alnımı soğuk demire dayarken ellerimi yumruk yapıp kapıya vurdum.

"Benim yüzümden! Benim yüzümden. Ben söyledim. Ona ben söyledim. İstemedi. Şarkı söylemek istemedi. Ben zorladım. Onu ben zorladım."

"Liva!" İlker'in elini omuzum da hissettiğimde kapıyı yumruklamayı bıraksam içimde öyle keskin bir acı vardı ki tarifini dahi edemiyordum. "Lütfen kendini hırpalama, bu senin suçun değil. Bu yaşananlar hiçbirimizin suçu değil."

Güneşin götürülmesi benim suçumdu. Yalnızca benim! Başımı kapıdan çektiğimde yanımda diz çökmüş olan İlker'e baktım. O da en az benim kadar kötü görünüyordu. "Ben söyledim. Dedim ki bizim için şarkı söyle. Biraz olsun eğlenelim, dedim. Hakkımızmış gibi eğlenip gülelim istedim. Henüz aramızdan yeni iki arkadaşımızı kaybetmişken eğlenmek istedim. Onların yasını tutmayı geçtim aklıma bile getirmek istemedim. Peki, ne oldu. Onu götürdüler. Belki ben öyle..."

"Bana bak Liva, sana bir kez daha söylemeyeceğim. Bu senin suçun falan değil. Buradaki hiç kimse suçlu değil. Tek bir suçlu varsa bu adi planı yapıp bizi buraya tıkanlardır. Liva. Üzgünüm ama onlar bugün olmasa zaten yarın aramızdan birini alıp götürecekti."

"İstemiyorlar İlker, onlar gülmemizi istemiyor. Onlar eğlenmemizi onlarla savaşmamızı istemiyor. Sanki bir deneyin içinde gibi hissediyorum kendimi. Ne kadar acı çekebileceğimi ölçmek istiyorlar gibi. Benim canım yanıyor... Canım!" 

İlker beni kollarının arasına aldığında yüzümü göğsüne dayayıp ağlamaya devam ettim. Şu anda Güneşi gömüyor olmalılardı. Onlar onu hiç acımadan soğuk toprağın içine atıp üstüne de bir tutam toprak atacaklardı. O çok güzel dünya tatlısı bir kızdı. Biz onlara ne yapmıştık. Biz tüm bunları hak edecek ne yapmıştık.

"Ben... Ben de aranıza gelebilir miyim?" Başımı geriye çektiğimde Ezgi kızarmış gözlerle bize bakıyordu. İlker sırtını kapıya dayayarak diğer kolunu da onun için açtı. Ezgi düşünmeden kollarına girdiğinde olabildiğinde ona sıkı sarılarak gözlerini kapattı. Korkuyorduk. Hepimizi iliklerimize kadar korkuyorduk...

Peki ya o? O neden bugün hiçbir şey yapmamıştı. Oysa  o da bizim gibi müdahale edebilirdi. Bizim gibi savaşarak bir şeyler yapabilirdi. Başaramasak bile mücadele edebilirdi. Neden bunu yaptığını anlamıyordum. Neden kendini geri plana çekiyordu. Tabi ölmemizi istiyordu. Hepimiz öldüğümüzde geriye yalnız o kalacak ve buradan kurtulacaktı. Aklında şey tam da olarak buydu.

YARALI RUHLAR Where stories live. Discover now