Bölüm 17: İki Yaralı İnsan

119 18 114
                                    

Beyaz topuklu ayakkabılarıma eşlik olarak kenarları gümüş içi pırlanta olan küpelerimi taktım. Yüzümü aynadan uzaklaştırıp geriye bir kaç adım atıp kendime baktım. Buz mavisi, uzun bir yırtmacı olan elbisemin altına parıldayan beyaz topuklu ayakkabımı giymiştim. Saçlarımı kıvırmış abartısız bir makyaj yapmıştım.

Kendi etrafımda dönüp aynadan elbiseme bakarken odaya annem girdi. Kafamı kaldırdığımda gözleri hayranlıkla parlıyordu. Her ne kadar gerçek annem olmasa da en az onun gençlik fotoğrafları kadar güzeldim.

"Bakayım sana şöyle," Yaklaşıp elimi tutup beni kendi etrafımda döndürdü. Elbisem dönmemle havada savrulurken annem bir ıslık çaldı. "Aşık olunası..."

Bugün mezuniyet günüydü. Annemin iltifatlarına utanarak gülümserken içeriye yine kravatını takmaya çalışan babam girdi. "Merve şunu bir tak-" Cümlesini bitirmeden gözlerini kocaman açarak inanmazcasına bana baktı. Kravatı annemin ellerine tutuşturup yanıma geldi ve etrafımda bir heykele bakar gibi döndü.

"Siz beni hep böyle utandıracak mısınız?!" dedim babamı durdurup gülerken.

"İşte şimdi tam bir prenses olmuşsun." dedi babam beni öpüp. Onlara dönüp baktığımda annem ten rengi diz üstünde biten bir elbise giymişti. İnce bacakları ve mini elbise onu oldukça uzun göstermişti. Babam ise siyah bir pantolon, beyaz gömlek giymişti. Erkekler işte, klasik. Bu sefer bende ikisinin etrafında dönüp ıslık çaldım. O sırada annem babamın kravatını takmakla meşguldü.

"Bütün gözler bizde olacak desenize!" dedim onlara göz kırparak. İlk önce beraber okulumuzdaki olacak olan mezuniyet törenine gidecektik. Tören bitişinde ise sadece öğrenciler mezuniyet balosuna gidecektik. Şimdiden çok heyecanlıydım. Umarım sakarlığım tutmaz!

Arabaya bindiğimizde telefonumu çıkarıp Sude'ye mesaj attım.

"Mezuniyete geliyorsun değil mi?"

"Evet, tek başıma."

"Geldiğinde yanımıza gel."

Görüldü.

Baloya gelecek miydi? Umarım gelirdi. Bir kardeşim olduğunu öğrendiğimden beri onsuz zamanlarımda yalnız hissediyordum. Sude'yle aramızda sadece 1 yaş vardı fakat ona bir abla gibi yaklaşıyordum. Okula geldiğimizde etraftaki kalabalıktan çoğu kişinin geldiğini anladım. Büyük bahçeye her şey kurulmuştu. Annemlerle beraber bahçeye girdiğimizde Selin'i görüp yanına yürüdüm. Annemler ise velilerin oturacağı sandalyelere oturup diğer ailelerle sohbet ettiler.

Selin beklediğimden de güzel olmuştu. Anlaşılan bugün herkes iltifat alacaktı. Yanına yaklaştığımda beni fark edip bir kaç adım daha atınca buluşup sarıldık.

"İnanamıyorum! Prenses gibi olmuşsun!" dedi beni süzerken. Beni incelemeyi bıraktığında bu sefer ben başladım.

"Sen daha güzel olmuşsun!" Birbirimize yüzlerce iltifat ettikten yanımıza Mert ve Buğra geldi. İkisi de çok yakışıklı olmuşlardı ama Mert'i satıp Buğra'yı daha yakışıklı buldum. O ise olduğu yerde kalmış bana bakıyordu. Mert, Selin'in yanına gelip elini tuttu. Onlar cilveleşirken Buğra yavaş adımlarla ve aşık bal gözlerle bana yaklaşıyordu. Gülüp ona doğru adımlar attım. "Niye öyle bakıyorsun? Kötü mü olmuşum?"

"Yok yok," dedi yüzümün her bir noktasını zihnine kazır gibi bakarken. "Hatta bu kadar güzel olman haksızlık."

"Sen de çok yakışıklı olmuşsun," Biraz daha yaklaşıp fısıldar gibi devam ettim. "Mert'i bile sattım. Sevgilimi daha çok yakışıklı buluyorum."

7 MartWhere stories live. Discover now