where are we now?

106 8 4
                                    

sabahın erken saatlerine kadar jeno'nun tekrar yazmasını beklediği için gözleri şişmiş çocuk zırvalarına her ne kadar inanmayı reddetse bile gerçek olması ihtimali uykusunu kaçırmıştı. bu yüzden şu an jeno'nun söylediği hastaneye gidiyordu. biraz kestirme umuduyla başını minibüsün camına yaslamıştı fakat yüksek ses ile telefonda konuşan adam yüzünden bu mümkün olmamıştı.

son durağa geldiğinde minibüsten indi ve yağmurun yağmaya başladığını fark ettiğinde şapkasını taktı. bu havayla kafasının içindeki düşünceler daha bir uyumluydu. jeno'dan mesaj alma umuduyla 5 dakikada bir telefonunu kontrol ediyordu fakat hiçbir şey yoktu. bu yüzden telefonu cebine atarak hastanenin girişine ilerledi. giriş katındaki bir görevliye jeno'nun ismini verdiğinde kaldığı odanın numarasını alabilmişti.

7. kata çıkarak camlı odanın önünde beklemeye başladı. yüzünü çok net göremese de fotoğraftaki kişiyle aynı olduğunu söyleyebilirdi. sadece çok zayıftı, rengi solmuştu ve siyah saçları neredeyse omuzlarına geliyordu. yine de yakışıklı göründüğünü düşünüyordu jaemin. parmaklarını cama yaslayıp düşüncelere dalmışken yanına yaklaşan hemşireyi fark etmedi. 30'lu yaşlarında görünen kadın jaemin'e samimi bir gülümseme vererek gözlerini her şeyden habersiz uyuyan çocuğa çevirdi.

"onu ziyarete gelen tek farklı kişisin. sadece dedesi ayda bir geliyor. zavallı çocuğun kimsesi yok sanırım."

badem gözleri hüzünle bakarken bakışlarını hemşireye çevirdi.

"ne oldu ona?"

"araba kazası. annesi, babası ve ablasını kaybetmiş. tek kurtulan o ama hala uyanamadı. yine de yaşamak için pek bir hevesli duruyor. arkadaşı mısın?"

"pek sayılmaz. uzaktan bir tanıdığım. ama onunla konuşmak istiyorum."

"uykusundayken seni duyabileceğini düşünüyorum. ziyarete onun yaşında birinin gelmesi iyi olacaktır."

jaemin umut dolu gülümsemesiyle başını tekrar jeno'ya çevirdi.

"gerçekten mi? yani istediğim zaman yanına girebilir miyim?"

"haberim olduğu sürece, ve zaman da kısıtlı olacak tabii ki."

hızla başını sallayan genç maske ve eldiven takarak ilaç kokan odaya girdi. yanındaki boş koltukta oturan birinin olmaması canını yakmıştı. uzun zamandır böyle olmasına rağmen saçları hala parlak ve yumuşacık görünüyordu. onlara eldivensiz dokunmayı dilerdi. gözleri dolduğunda telefonuna gelen mesajla duraksadı ve mesajı açtığında gerçek anlamda ağlamaya başladı.

jeno: onu gördün, değil mi?

jaemin: kötü hissediyorum.

jeno: hissetme. inan bana geçiyor. çok daha kötüsünü atlattım.

jaemin: uyansın isterdim.

jeno: ne o, aşık mı oldun yoksa?

burnunu çekip karşısındakinin pervasızlığına gülmüştü.

jaemin: belki.

jeno: ben aşık edemedim ama komadaki çocuk etti öyle mi?

jaemin: aynı kişisiniz.

jeno: sanırım yanına asla gelemeyeceğim ama onu mutlu edebilirsin.

jaemin: tüm bunlar bana ağır geldi, eve gidip kestireceğim.

jeno: tamamdır, iyi uykular şimdiden.

telefonunu cebine attıktan sonra son kez yataktaki çocuğa uzunca göz atıp hastaneden çıkmıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 05, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

not by the moonWhere stories live. Discover now