01

1K 79 84
                                    

Lee Jihoon o gün tüm yorgunluğuyla birlikte bir kez dolabı açtığında kendi yiyeceklerinin yenmemiş olmasını diledi. Bunu gerçekten dileyerek buzdolabının kapağını açtığında ise yerlerinde boş kase ve paketleri buldu. Atma gereği bile görmüyordu.

Pis ve pasaklı bir ev arkadaşıyla yaşıyordu. Tamam belki de sinirli olduğu için abartıyor olabilirdi. Bu yine de fazlasıyla üşengeç olduğundan dolayı dağınık bir şerefsiz ile aynı evi paylaştığı gerçeği değiştirmiyordu.

"Soonyoung! Seni piç bir kere olsun yiyeceklerime dokunma!"

Dediklerinin ona ulaşmayacağını biliyordu çünkü bu saatlerde camış gibi uyuyor olurdu her zaman. Gidip karabasan gibi üzerine çökme fikri hoşuna gitse de onunla uğraştığı için yorulduğunun farkındaydı.

Ona görünememekten, sözünün kaale alınmamasından yorulmuştu. Onun gözünde sadece bir ev arkadaşı olarak kalmaktan yorulmuştu. Onun tarafından suistimal edilmekten fazlasıyla usanmıştı.

Tüm bunlara rağmen bıkmadan usanmadan arkasında bıraktığı çöplerini aldı ve ortalığı toparladı. Harika,yine derse geç kalıyordu. Üstelik kahvaltı etmesine zaman kalmamıştı. Dolabı toparlayıp akşamdan kalma olduğunu bilerek onun için bir şeyler hazırladı ve uyanacağından korkmadan evden çıktı.

Uyanmazdı. Derse gitme tenezzülünde bulunmayacağı için akşama kadar uyuyacaktı.
Bir ümit otobüse yetişeceğine inanarak koştursa da yine kaçırmıştı. Kafadan bir ders gitmişti bile. Lanet olası yüzünden bunu çokça yaşıyordu.

Onun altında araba olmasına rağmen Jihoon onun eşyalarını kendi için kullanmayı sevmezdi. Israrla almasını söylemesine rağmen kullanmazdı. Çünkü daha okuldan dönemeden arabaya atlayıp bir yerlerde eğlenmeye gitme ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyordu.

İkinci dersin başlama saati geldiğinde kampüs içerisinde kısacık bacaklarıyla koşturuyordu. İlk beş dakika içerisinde yetişemezse bu dersi de hiç olacaktı. Bundan nefret ediyordu. Nihayet son iki dakikada derse gelmeyi başardığında profesör bu durumdan hoşnut olmasa da dersine aldı.

Dersi daha fazla bölmeden yerine yerleştiğinde Seungkwan gözlerini devirdi. Sinirli olmasına rağmen fısıldayarak konuşması gerekti.

"Bırak gebersin artık."

Tabiki de biliyordu. Tepki vermeden ilgisini derse verdi. Bunu dersin sonunda yeterince başına kakacağı için şimdi sadece ders dinlemek istiyordu. Onu ve onun sebep olduklarını düşünmek istemiyordu. Düşünmesine gerek kalmadan ders sonunda hava almak için çıktığı bahçede tek tek söylendi yakın arkadaşı.

"Bebek bakıcılığı yapmaktan sıkılmadın mı artık? O it seni yeterince kullanıyor ve sen sesini bile çıkarmıyorsun."

Bunu daha fazla dinlemek istemediğini belli etmek için suratını astı ve oturduğu bankta arkasına yaslanıp gökyüzüne baktı.

"Al geldi seninki."

Seninkinden kastının o olduğunu bilmemek zor değildi. Gökyüzünden ayrılan gözleri ona baktığında her zamanki gibiydi. Güçlü ve karizmatik duruşunun altında parlayan ışıl ışıl gülümsemesi ile halen onu ilk günki gibi etkiliyordu.

Bu etki kolunun altına aldığı kız yüzünden yavaş yavaş sönüyordu. Ders için gelmediğini biliyordu. Soonyoung hiçbir zaman derslere girmezdi. Onun okula gelme sebebi kendisi de değildi. Biricik, yapmacık ve yalancık arkadaşları için gelir onu görmezdi bile.

"Şuna bak nasıl da keyifli. Sana ne oldu öldün kaldın hiç umrunda değil!"

İç sesi gibi onun yerine sinirlenen Kwan'a bir şey demedi zira kendisi başta sinirden kudursa da buna alışmıştı artık. Onun olmayan varlığına fazlasıyla alışmıştı. Tadının gelmeden kaçmasından dolayı onun olmadığı bir sınıfa girmeyi reddetti. Profesörün onun adını okurken söylenmesini veya ona nerede olduğunu sormasından da yorulmuştu. Söyleyecek bahanesi tükeneli çok uzun zaman olmuştu zaten.

Not Alone | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin