7. Bölüm - Gözlem

En başından başla
                                    

Xiao Zhan kuzeninin yüzüne dirseğini geçirmemek için üstün bir çaba gösterirken, benzer bir çabayı Haikuan'ın kılıcının kabzasını sıkan parmaklarında gördü.

Haikuan'ın gözleri sabırla kapanıp açıldığında Cheng'i tamamen görmezden gelerek Xiao Zhan'a baktı. "Sizinle yalnız konuşabilir miyiz?"

Cheng iki adamı yalnız bırakarak yeşillikler içinde gezintiye çıktı. İmparator ve eşi erkenden ayrılmasalardı, en azından onların yanına gidebilirdi. Sıkıntıyla ofladı.

Haikuan bir eliyle taş yolu gösterirken yavaş adımlarla yürümeye başladı. Prens de kendisine eşlik etmeye başladığında, bu adama karşı kalbinde beslediği kötücül duyguları saklamadan, "Size güvenmiyorum," dedi.

Xiao Zhan'ın kaşları şaşkınlık içinde havalandı. Konuşmak için dudaklarını araladığında karşısındaki adamın kendisinden bir cevap beklemediğini fark ederek sustu.

"Yi-" Haikuan duraksadı. "Iraz Devleti kağanının, kardeşimin parmağına batacak bir dikenden bile sizi sorumlu tutarım Prens Xiao. Anladınız mı?"

Kaşları, güzel gözlerinin üzerinde çatılırken o adama baktı. Kağan Yibo, bu evlilik sürecinde kendisinin katlandıklarının binde birine katlanmış mıydı acaba? Üstelik, kağanın ölümü, Iraz Devleti'nin düşüşü gibi hedefleri olmasa neden herifin biriyle evliliği kabul etsindi ki? "Kağanla evlenmeyi ben istemedim Ay Yabgu." Bakışlarını, lakabını geceyi aydınlatan, ışığını güneşten alan aydan alan adamdan ağaçlara çevirdi. "Biz ona bir evlilik teklifi sunduk. O ise..." duraksadı. "Siz iki kardeş pek bir şey paylaşmıyorsunuz galiba?"

Haikuan adımlarını durdurdu. Tehditkar bir sesle, "Sizi uyarıyorum." Diye tısladı. "Eğer Yibo'ya ruhsal veya fiziksel bir zarar verecek olursanız, hem sizi, hem devletinizi yok ederim." Arkasını dönüp gitti.

Xiao Zhan'ın sinirle kasılan dudakları, öfkeli bir sırıtışa evrildi. Önce biz sizinkini yok etmezsek eğer, diye geçirdi içinden. Bir yandan ise, neden Haikuan'ın değil de, Yibo'nun devletin kağanı olduğunu merak ediyordu.

**

Buraya geldiğinden bu yana iki hafta geçmişti. Artık bu toprakların düzenine, hava değişimlerine alışmıştı. Kağana bile eskisi kadar öfkesini gösteremiyordu, zira adam onun hayatına, Zhan'ın izin verdiği kadar dahil olmaya yemin etmiş gibi, belli başlı anlar dışında yanına yaklaşmıyordu. Sadece yemekler yenirken, sabah yapılan kılıç çalışmalarında ve akşam odaya giderken bir araya geliyorlardı.

Yibo bir gece bile onunla aynı odaya girmeye çalışmasa bile günün o saati geldiğinde Xiao Zhan'ın kasları gerginlikle kasılıyor, adımları tek başına uzandığı geniş yatağı bulana kadar rahat edemiyordu. Gerçi yastığının altında bir bıçakla uyurken ne kadar rahat hissedebileceği de sorgulanması gereken bir konuydu.

Bu iki haftada babasına her gün haber uçurmuştu. Bu haberler kağanın sabahları kaçta uyandığını, günlük rutinini, yediği yemekleri içeriyordu. Güneş doğmadan uyanan kağan erkenden kılıç, ok ve binicilik çalışmaları yapıyor, sonrasında kahvaltı hazırlığı boyunca mutfakta duruyordu. Xiao Zhan bunun, zehirlenme ihtimaline karşı yapılmış bir hareket mi olduğundan emin olamıyordu. Eğer öyleyse bile, kağan bu işi başkasına bırakacak kadar güvenemiyor muydu kimseye?

Günün geri kalanında halkın yanına iniyor, askerleri ve saraya en yakın sınırları kontrol ediyordu. Her gün bir başka alpereni ülkenin uzak sınırlarını kontrol etmeye gönderiyordu. Örneğin arkadaşı Gencer kısa bir süreliğine ülkenin kuzey sınırındaki askerleri yönlendirmekle görevlendirilmişti.

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin