four

247 28 72
                                    

let the light in, lana del rey

"Belgeleri imzalarsanız hemen nakli yapabiliyoruz."

Mırıldanarak "Anne?" dediğim anda annem ellerimi sıkıca tuttu. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi bilmiyordum. Daha önce birkaç kez daha fırsat çıkmıştı ama ya kalp uygun değildi ya da aileler vazgeçiyordu. Umutlandıktan hemen sonra kaybetme ihtimalim var mıydı? Korkuyordum. Bir daha bu kadar yüksekten düşmek istemiyordum.

"Ama nasıl olur? Daha birkaç saat önce çok umutsuz konuşuyordunuz?"

"Bir kaza olmuş ve kazazede hayatını hastanede kaybetmiş. Donörün organ nakli belgesi bulunduğu ve Haewon'la uyumlu olduğu için hemen alabiliyoruz."

Doktor annemle konuşurken Jungwon kapıda dinliyordu. Sesler boğuk geliyordu ve kulaklarım uğulduyordu. Bu gerçekten yaşanıyor muydu yoksa ben hâlâ uyuyor olabilir miydim? Doktora boş gözlerle bakarken o bana dolu gözlerle bakıyordu. Az değildi; on beş yıldır her şeyimle o ilgileniyordu ve kızı gibi olmuştum. Şimdi kurtuluyor muydum yani? İyileşecek miydim?

Doktor yanıma geldi ve saçlarımı şefkatli bir şekilde geriye iterken "Bu sefer gerçekten bitiyor, Haewon. Artık özgür olacaksın," dedi. Ağlamaya başladığımda yüzümü ellerimle örttüm. Babam neredeydi ve imzalamak için ne kadar süremiz vardı? Jungwon'a sarılmak istiyordum. Bana kalbini veren kişi kimdi? Ya da hayatını mı demeliydim, bilmiyordum. Bana ait olmayan bir şeyi alıp, bana ait olanla değiştiriyordum. Hâlâ hayatım ban ait olur muydu? Yani benim damarlarıma bağlanınca o kalp gerçekten beni yaşatmak için mi atıyor olurdu?

Odaya babam girdiğinde ağlayan annemi gördü ve yanına koştu. Jungwon hâlâ kapı eşiğinde duruyordu, olanları anlamlandırmaya çalıştığını biliyordum. Annem babama "Kızımız ameliyat olacak," diye başladığı cümlesiyle kalp nakli olacağımı söyledi. Sesler boğuktu ve kelimeleri seçmeye çalıştıkça kulaklarım uğulduyordu.

Yüzde kaç ihtimalle kalırdım o masada? Yani elbette çıkamama ihtimalim olmalıydı; kaçtı? Düşük bir ihtimal uğruna umutlanmak ve o masaya yatmak istemiyordum.

"Ameliyattan çıkamama ihtimalim var mı?"

"Her ameliyatta olduğu gibi elbette-"

"İstemiyorum," dedim kesin bir tavırla. Öleceksem öyle de ölürdüm böyle de. En azından ruhumu hapis etmezdim küçücük bir odaya. Bir kuş gibi özgür olabilirdim. Orada burada gezerdim öten saatimi takmayıp. İşte o zaman gerçekten iyileşmiş hissederdim.

"Haewon bu senin seçimine bırakabileceğimiz bir şey değil güzel kızım," dedi babam sakin bir tavırla annemin gözyaşlarını silerken. Onlara bu haksızlığı yapmalı mıydım bilmiyordum ama ben böyle yaşamayı öğrenmiştim. Başka hiçbir şey bilmiyordum; en güzel pizzacı hangisidir, okulda arkadaş nasıl edinilir, metroda duraklar nelerdir, denize giriş ücretli midir? Bomboştum ben. İçimin dolması için yeniden doğmam gerekirdi ve yeni kalp bunu sağlamazdı. O masada kalırsam önümde kalan zaman nereye uçardı? İçimde kalırdı onca gün.

Jungwon gözlerinde yaşlarla sinirli bir şekilde yanıma geldi. Her adımında gürültü yapıyordu. Üzerime doğru eğilip "Sen aptal mısın? Biri ölmüş diyoruz, kalbin tek alıcısı sensin diyoruz. Anlamıyor musun sen," dedi sinirle. Gözyaşları akıyor ve sesi titriyordu ama öyle sinirli görünüyordu ki, onu daha önce hiç böyle görmemiştim. "Aptal, hiçbir şeyden haberin olmadan mı gitmek istiyorsun? Benim gibi arkadaşların olmasın mı istiyorsun? Bizim haricimizde kimsenin sevgisini hissetmemek mi istiyorsun?  Defol git o zaman. Hadi siktir git!"

"Jungwon, tamam oğ-"

"Ne tamamı anne ya? Bunun kendi seçimine kaldığını mı sanıyor? Ne sanıyor kendini ya?" Bana döndü öfke dolu gözlerle. "Tanrı mı sanıyorsun kendini? Hiçbir şey değilsin sen." dedi ve odadan çıktı. Yutkunmaya çalışırken annem yanıma gelmek için hareketlenir gibi oldu ama elimle onu durdurdum. Saçlarımı karıştırırken doktor ayağa kalkmıştı. Bi cevap istediğini biliyordum ama bende hiçbir cevap yoktu.

given taken | park sunghoonWhere stories live. Discover now