beş

523 91 71
                                    






Jeongin bu satırları defalarca okumuştu önceden. Fakat öncesinde canı hiç bu kadar yanmamıştı. Bedeninde bir his yoktu, bir tekrar... Sanki kendi ölümünü izliyordu her okuyuşunda.

Bakışları gizli bir şekilde balkonda oturan büyük olana kaydı. Jeongin onun evinde olmayı seviyordu. Huzurlu hissediyordu. Özellikle o güzelim kokusunu her içine çekişinde ait olduğu yerdeymiş gibi hissediyordu.

Oturduğu yerden kalktı ve hafif rüzgarın ince tülü uçuşturduğu balkon kapısına yürüdü. Sessiz bir şekilde balkona çıkarak önce dışarı baktı. Gün batıyordu. Sonra arkasına dönerek Chan'ın yanındaki boş mindere oturdu ve başını alışkanlık haline getirdiği gibi geniş omuza yasladı.

Chan ona bakıp gülümsedi ve okuduğu kitaba geri döndü. Jeongin yutkundu ve elinde tuttuğu, sayfasını ayırdığı, kitabı açarak sessiz bir şekilde okumaya başladı.

"Beni özlersen, güneşe bak hyung. Beni özlersen eğer, güneşi izleyerek beni düşün. Ben... ben burada olcağım her zaman. Senin için. Şimdi senden yalnızca bir şey istiyorum, sözlerini sessiz bir tıslamayla kesmiştin, gözlerin kısa bir süreliğine kapanıp beni ölesiye korkutmuştu. Ellerim, dağılmış, ıslak saçlarında dolaşmıştı bir süre. Nefes almaya çalışarak gözlerini açtın yeniden, sonra devam ettin. Göz yaşlarını sil, onlar... onlar kalbimi acıtıyor.

Gülümsedin sakince ben göz yaşlarımı silerken. Geçmezdi ki kalbinin acısı. Ölüyordun Helios, Kalbinin acısı nasıl geçecekti o an? Dudaklarını ıslattın sakince. Bana sil demiştin göz yaşlarını ama seninkiler akıyordu usulca. Seni seviyorum dedin bana son kez. Kollarımda, sessizce giderken yanımdan sadece bu iki kelimeyi söylenilmiştin.

Çok ağlamıştım Helios. Gözlerindeki ışık tamamen gitmiş, güneş rengi saçların dağılmıştı. dakikalarca, saatlerce kollarımda cansız yatarken sen, sessizce ağlamıştım dakikalarca ben."

Sesi sonlara doğru kısılırken büyük olanın bedeni, aldığı derin nefesle yavaşça hareket etti. Yutkundu ve başını ona döndürmeye çalışarak konuştu. "Kitabı senin elinden almalıydım..." Sesi çaresiz ve pişmanlık dolu çıktı.

"Alsaydın bile, buraları çoktan aklıma kazımıştım. Sadece şimdi daha anlamlı gelmeye başladı." Chan başını yeniden yana salladı.

"Daha da can yakıcı," Jeongin güzel bir şekilde gülümsedi ve kollarını, büyük olanın koluna doladı. "Böyle söyleme, bunlar senin duyguların."

Chan çoktan elindeki kitabı kapatmıştı. Başını omzunda dinlenen çocuğa çevirdi. Jeongin ona dönüp gülümsedi aynı güzellikle. Gözleri beraber ışıldadı. "Hiçbir zaman böyle olsun istemedim, eğer o gün sana o sahile gitmemen konusunda ısrarcı olsaydım, şu an daha güzel bir anda olabilirdik."

Jeongin'in yüzündeki gülücük yavaşça soldu. Bir eli yavaşça yanağına gitti büyük olanın. O hayran olduğu kokuyu doldurdu içine. Dışarıda günün bittiğini belli eden kuşların uğultusunu dolduruyordu aralarını. Chan bir anlığına gözünü kapattı. Aklında çok güzel bir melodi çalıyordu sanki.

"Bence bu an, her şeyden daha güzel." Jeongin'in sesi bir tüy gibi geçti teninden. Chan başını eğdi ve istemeyerek yutkundu. Jeongin'in üzerindeki etkisini unutmuştu, unutalı uzun zaman olmuştu. Şimdi ise birden böyle hissetmek onu büyük derecede afallatmıştı.

helios | jeongchanWhere stories live. Discover now