19. GEÇMİŞTEN GELEN | KİTAP VERSİYONU

Start from the beginning
                                    

Bana böyle davranıyordu ve öpmedi diye trip atınca ben suçlu oluyordum! Hak verdim, tamam.

"Ne nasıl?" dedim. Dilim damağım kurumuş gibiydi. Hem bu şekilde bakması hem bu kadar yakın olması hem de üstündeki takım elbise karşısında nasıl sakin kalabilirdim ki? Yaptığı
haksızlıktı. Bana eziyet etmek istiyorsa doğru yoldaydı.

Başparmağı yavaşça yanağımı okşamaya başladı. "Lâl..." dedi. Bunu söylemek onu mutlu ediyormuş gibi gülümsedi. "İsminin hakkını veriyorsun." Kaşlarım havalandı. Eflâl, "gök mavisi" demekti ama Karan'ın bahsettiği bu değildi. Çünkü o bana Eflâl değil, Lâl diyordu. Lâl olmaktan mı bahsediyordu?

Dudaklarım cevap vermek üzere aralandığında, kapı açıldı. Karan benden yavaşça uzaklaşıp kafasını kapıya doğru çevirdi. Gelen kişi Ömer'di. Ömer'i öldürmek ister gibi bakıyordu.
"Ama..." diyen Ömer'e doğru döndüm. "Beni unuttunuz!" dedi küskün bir ifadeyle. Doğru, Ömer'i unuttuk! "Nasıl beni almadan gidersiniz? İnanamıyorum size!"

Ona doğru yaklaştım. "Ömer ya, özür dilerim. Bir anda aklımdan çıkmış," deyip ona sarıldım. "Seni evde göremeyince..." Sarılışıma karşılık verirken, "Aşk olsun, minik kuş. Ben de, 'Herkes unutur ama EFLÂL, beni unutmaz,' diyordum. Kalbimi kırdın," dedi.

Dudaklarımı birbirine bastırıp biraz geri çekildim "Özüdilerim," deyip kirpiklerimin altından ona bakmaya başladım. "Çok mu bekledin? Keşke..."

Karan elini karnıma koyup, beni geriye doğru çekince cümlem yarıda kaldı. "Kızı üzmeyi bırak lan artık," deyip sırtımı göğsüne doğru bastırdı. "Sen bizden önce çıktın evden. Niye yalan
söylüyorsun, mal herif?" Ömer'i bir güzel pataklayalım artık.

"Ömer!" dedim elimi kalbime bastırırken. "Ne kadar numaracısın! Gerçekten üzülmüştüm!" diye söylendim. O ise kahkaha atmaya başladı. Bence ısıralım. "Bir de gülüyorsun!" diye sesimi
yükselttim.

Karan şakağımdan öpüp, "İnanma bu şerefsize," dedi. Bu ani öpüşü, beni dumura uğrattı. Şu an neden bana sarılıyordu ve beni neden öpmüştü? Karan, iflah olmaz bir temas bağımlısı.

Ömer, "Tamam tamam, bu sefer gerçekten üzüldün. Bir daha yapmayacağım," deyip yanağımdan makas aldı. "Ama söz veremiyorum..." Gözlerimi devirdiğimde, göz kırpıp Karan'a baktı. "Ayşegül gelmemiş. Senin haberin var mı?"

Karan, "Aramış ama duymamışım," diye cevap verdi. Asansördeyken arayan Ayşegül olmalıydı. "Arayacağım birazdan," dedi. Saçlarımın üzerinde nefesini hissediyordum. Bu duruşumuza anlam veremeyen, bir tek ben olmalıydım. Ömer, bugün yapılacak toplantı ile ilgili bir şey sorarken, Karan'ın bana sarıldığının farkında değilmiş gibi duruyordu. Bu kadar yakın olmak iyi değildi. Hiç iyi değildi. Ama uzaklaşmak için hamle yapamıyordum.

Ömer, "Onun da imzası gerekmiyor mu?" diye sorduğunda Karan'ın bedeninin gerildiğini hissettim. Ömer'le göz göze geldik, yanlış bir şey söylemiş gibi baktığını gördüm. Karan, saçlarımı öpüp benden yavaşça uzaklaşırken, "Gerekmiyor!" diye sert bir sesle cevap verdi. Ömer hâlâ aynı şekilde bakıyordu.

Şu an "Kimin?" diye sorsam ortamı daha da gerer miydim? Cevabın "Evet" olduğunu için soramadım. Zaten buna fırsat olmadan kapı açıldı ve Ayşegül içeri girdi. "Kusura bakmayın lütfen," dedi telaşla. Kucağındaki bebeği gördüm ve hızlı adımlarla yanına doğru yürüdüm. "Kardeşim, yeğenimi birkaç saatliğine bana bırakmak zorunda kaldı, Karan Bey. 'Hayır, olmaz' dedim ama başka bir çaresi yoktu. Lütfen, kusuruma bakmayın. Gerçekten
kontrolüm dışında gerçekleşti," diye hızlıca meramını anlattı.

EFLÂL | RAFLARDAWhere stories live. Discover now