chapter 1

197 29 1
                                    

"En baştan başlayabilirsiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"En baştan başlayabilirsiniz."

Kilise basamaklarının önünde durdu, sıkı bir şekilde paketlenmiş evrak çantası terlemiş ellerinden neredeyse kayıyordu.  Kendi içinde kapıların ne kadar büyük olduğunu düşünüyordu. Tam o sırada kapılar hafif sesli bir gıcırtıyla açılmıştı, rahibeler ise kimin geldiğini görmek için hızlıca etrafta toplanmışlardı.

"Oğlum, seni buraya getiren nedir?" rahibelerden biri sormuştu. Aniden gelen bu soru kekelemesine neden olmuştu. Az önce düşüncelerden ve olasılıklardan patlayacak gibi olan zihni şimdi boşalmıştı sanki. 

"Ben... burada yardımcı olarak çalışabilir miyim?"  sesi neredeyse duyulamayacak kadar yumuşaktı ve az çıkmıştı buna rağmen rahibeler onu olabildiğince çabuk içeri almışlardı ve ardında gotik mimarinin bir uzantısı olan yüksek mermer tavana kadar uzanan büyük kapıları aynı gıcırtıyla hızlıca kapatmışlardı.

Koridor boyunca uzanan salonlar Taeyong'un hayatı boyunca gördüğü her şeyden daha büyük olabilirdi. Rahibelerin aralarındaki fısıltılar ve ayak sesleri birbirine karışıyor ve koridorda yankılanarak kayboluyordu. Onu kafa karıştırıcı yollardan, işlemeli duvarlardan ve küçük odalardan geçiriyorlardı. İlerlerken binanın planının nasıl olduğu aklına takılmıştı bu kadar karışık bir binada daha önce hiç bulunmamıştı. Birden çok kapısı olan uzun bir salona varmadan önce 10 dakikaya yakın yürümüşlerdi.

Rahibeler ona kendi odası göstermişlerdi. Ancak odada iki yatak vardı, birinin üzerinde 20'li yaşlarının sonlarında gibi duran bir çocuk uzanıyordu. Kendisini Rahibe Ayeong olarak tanıtan rahibelerden biri, Taeyong'a iki torba kumaş uzamıştı.

"Mavi çanta günlük giysiler içindir ve kahverengi çanta sadece toplu kullanım içindir. Size akşamları nasıl hizmet edeceğinizi öğreteceğiz."  ardından kapıyı kapatmadan önce gülümsedi ve diğer rahibelerle birlikte ayrıldı.

Taeyong odayı gözleriyle olduğu yerden incelerken yatağına doğru ilerledi ve oturup parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Hey. İlk günün mü?"  Odadaki diğer adam sormuştu.  İnce ve uzun boyluydu, yüzü bir meleği andırıyordu. "Adım Jungwoo ama Zeus'ta diyebilirsin." Bunu sana söylediğimi kız kardeşlere söyleme. Takma adları pek sıcak bakmıyorlar."  kendini tanıttıktan sonra elini uzatmıştı.

Taeyong tereddütle karşılık vermişti, "Ben...ben de Taeyong."  Daha sonra evrak çantasını açtı ve kuzenleri Johnny ve Yuta'nın bir resmini başucundaki masanın üzerine koydu. Onu kiliseye bir yardımcı olarak katılmaya teşvik edenler onlardı. Taeyong onlarsız başa çıkamayacağından endişeliydi ama sonunda o da gücünü toplayabilmişti.

Kuzenleri Taeyong'un yanına taşınmadan önce, Taeyong'da çok dindar biri değildi, zaten 1960'larda Kore'de din hiç kimse için en önemli öncelik değildi.  Ama kuzenleri, onu defalarca yoldan çıkarılmasına dayanamamışlardı, bu yüzden Taeyong'a Tanrı'yı ​​tanıtmaya başlamışlardı. Taeyong da onu buraya gelmesi için teşvik ettikleri için memnundu ama ne yapacağına dair neredeyse hiçbir fikri yoktu.

Jungwoo, ona önce üstünü değiştirip sonra kiliseyi dolaşmasını söylemişti. Dışarı çıkıp Jungwoo'nun bahsettiği bahçeye giden yolu bulmaya çalışmadan önce beyaz tuniğini ve siyah bol pantolonunu hızla giymeye çalışıyordu. Taeyong üzerini değiştirirken çıplak gövdesine bakan Jungwoo'dan utanmamak için elinden geleni yapıyordu.

Herhangi bir çıkış bulması bile tam 20 dakika sürmüştü, bir kilisenin neden bu kadar büyük olması gerektiğini anlamıyordu.  Bahçenin ortasına yakın bir yerde bir Virgin Mary heykeli gördü ve ona doğru ilerledi.  Bir saflık bildirgesi olarak Mary'e selam vermeye karar verdi.

Gözlerini kapatıp boynundaki haçı öptü gözlerini açtı.  Dua ederken, birinin daha heykele doğru ilerlediğini fark edememişti. Duasının bitirip yanına döndüğümde, ona bakan genç görünümlü bir rahip görmüştü.

"Merhaba. Rahibeler yeni bir kilise yardımcısı olarak kiliseye katıldığını duydun. Ben de kilisemizdeki rahiplerden biriyim. Ben, Peder Jeong Jaehyun." Gülümsedi ama elini uzatmadı. Taeyong eğildi, Jaehyun ise güldü ve başını salladı.  "Buna gerek yok. Kaç yaşındasın Taeyong?"

"Yirmi üç.."

"Yirmi üç .." derin düşüncelere dalmışcasına bakıyordu, "Pekala, Taeyong. Umarım bu kiliseyi ev diyebileceğin bir yer gibi benimsersin." Jaehyun bir kere daha tebessüm ederek kilisenin içine ilerlemişti. Taeyong ise Virgin Mary'e bakıp, bunun bir işaret olup olmadığını düşünüyordu.

 Taeyong ise Virgin Mary'e bakıp, bunun bir işaret olup olmadığını düşünüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
a thousand small sins + jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin