"Gelsene içeri."

Kafamı olumsuz anlamda sallayıp, "Hadi git üstünü değiştir de şu yeni taşınan aileye bakalım." dedim ellerimi pantolonumun ceplerine koyarak. Hızla kafasını sallayıp kapıyı aralık bırakınca ben de o aileyi incelemeye başlamıştım.

"Yunus Ali, o kutunun içinde çeyizimde olan bardaklar var! Kırma sakın bak." diye bağırdı açık kapının ardından bir kız. Adının Yunus Ali olduğunu öğrendiğim adam başını iki yana salladı.

"Tamam bir tanem, bak bir şey olmadı? Söz verdiğin gibi otur orada. Yüsra'ya bak."

"Beni geçiştiriyorsun sen, plastik kılıcımın olduğu kutuyu bulmam lazım!"

İçeriden duyduğum sesle gülmemek için zor dururken adama acımıştım açıkçası. Adam "HasbinAllah" diyerek kolileri taşımaya devam etti. "Evlendiğimden beri can güvenliğim tehlikede resmen..."

Onları izlediğim sırada Hilal gelince koluma girdi ve onların yanına doğru ilerledik. Yunus Ali, bizi fark ettiğinde kutuları yere bırakınca içeriden eşi olduğunu tahmin ettiğim kız kucağında bir kız çocuğu ile kapıda bekledi.

Ben direk elimi karşımdaki adama uzattım ve, "Hoşgeldiniz mahallemize. Ben mahallenin müezzini Musab." diye tanıttım kendimi. Gülümsediğinde uzattığım elimi sıktı ve, "Ben de Yunus Ali, bu da eşim İyem." diyerek tanıttı kendisini ve eşini. Eşine hiç bakmadan kafamı salladığımda İyem'in dedikleri ile Hilal gülmemek için kendini sıkmaya başladı.

"Siz de evlisiniz herhalde?"

Ben yüzümü buruştururken Hilal "Allah korusun, kendisi benim süt kardeşim." demişti dehşetle. Sonra soracaktım bunun hesabını ona. Benim gibisi zor bulunurdu be!

Hilal kolumdan çıkıp İyem ile içeri geçtiğinde ikisinin arkasından şaşkınlıkla baktım. Lan daha tanışalı iki dakika olmadı?

"Mahallemize tekrardan hoşgeldiniz." dedim Yunus Ali'ye dönerek. Başını salladığında "Cami bu tarafa yakın sanırım?" diye sormuştu. Kafamı salladım.

"Evet evet, şu köşeden sola dönerseniz dümdüz gidince karşınıza çıkacaktır." yerdeki kolilere baktığımda "İzin verirseniz yardım edeyim?" diye sordum.

Tebessüm edip,"Eyvallah, birazdan arkadaşlarımız gelir zaten. Teşekkürler." demişti nazik bir ifadeyle. Kafamı sallayıp kolumdaki saate baktım. Daha ezana vardı ama işlerim olduğu için ayrılmam gerekiyordu. Hilal şimdi akşama kadar buradan çıkmazdı, biliyorum. Bu yüzden ona haber vermeden Yunus Ali ile selamlaşıp yanından ayrıldım.

Aşağı doğru indiğim yokuşta yeni bir taşıma kamyonu görünce bunun da yeni taşınan diğer komşulardan olduğunu anlamıştım. Onlarla da tanışmak için yanlarına gittiğimde benimle aynı yaşlarda görünen gençlerden biri kendisini yanındaki banka attı.

"Uçan pideler geziyor kafamın üstünde Ammar. Düşüp bayılacağım lan şimdi!"

Ammar diye tahmin ettiğim kişi arkasını dönüp, "Hayvan gibi yedin sahurda, kaytarmak için bahane üretme Yasir!" dedi çatık kaşlarla. Yüzümde tebessüm oluşurken yanlarına vardığımda ikisinin de bakışları bana dönmüştü.

"Siz yeni taşınan komşularsınız sanırım?" diye sordum yüzlerine bakarak. Adının Yasir olduğunu öğrendiğim kişi gülerek bana baktı.

"Yok yav, biz zevk olsun diye eşyalarımızı kutuya koyup aşağı indiriyoruz."

Ammar diye seslendiği adam Yasir'in bacağına vurunca hemen susmuştu. Bakışlarını bana çevirip elini uzattığında kendisini tanıttı. Ben de ismimi söyleyip, müezzin olduğumu belirtince Yasir'in gözleri kocaman açıldı.

"Şimdi benim mideme giden yoldan sen mi geçiyorsun?"

"Anlamadım?" dedim gülerek.

"Müezzinim dedin ya hani, orada bir yakınlaştık seninle." dedi Yasir neşeyle. Diğer adam kafasını iki yana sallasa da umursamadı onu.

Ammar'ın anlattığı kadarıyla ikisi çift yumurta ikiziydi, söylemeseler ikiz olduklarını anlamazdım. Normalde herkesle anlaşabilen birisi değildim, ama bu ikisine kanım hemen ısınmıştı. Biraz da bankta oturup sohbet ettiğimizde Suriyeli olduklarını öğrenmiştim.

"Ezanı geç okumuyorsun değil mi kardeşim?" diye sordu Yasir heyecanla. Kurduğu cümle ile aklıma o kız geldiğinde birden gülmeye başladım. Yasir merakla yüzüme bakarken kendimi durmaya zorluyordum.

"Megafon bozuk olmazsa zamanında okuyorum elbette."

Ammar ve Yasir ile de tanıştıktan sonra baya bir sohbet etmiştik. Numaralarımızı verdiğimizde de kırk yıllık dost gibi sohbet etmemiz hoşuma gitmişti. Ezan vakti yaklaştığı için yanlarından ayrılınca yolda yürürken yaşadıklarımı düşünmeye başladım.

Dün onu görmüştüm uzun zaman sonra ilk kez.

En sevdiğim, ağlamasına kıyamadığım tek oyun arkadaşımı.

Mihra...

İsmini bile zikretmeyeli öyle çok olmuştu ki! Annem ile annesinin ara sıra bir birlerine gittiklerini biliyordum ama hâlâ bu mahalledeler mi diye sormak aklıma bile gelmemişti. Yüzümde minik bir gülümseme oluştu birden.

"Burnumun dibindeymişsin ha!"

Kafamı iki yana salladığım sırada telefonum titreyince ekranı açtım. Annemden gelen mesaja baktığımda gözlerim kocaman açılmıştı.

Annem: Akşama iftara Fahriye Teyzenler gelecek ailecek, içecek bir şeyler al.

Fahriye Teyze, Mihra'nın annesiydi.

Ailecek bize geleceklerse o da gelecekti.

Sanırım Hilal'i aramam gereken konular vardı.

***
"Ölümler vardı. O da öldü; çocukluğumu da kendisi ile birlikte mezara gömdü." ~E.N.K

" De ki: “Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir." (En'âm Suresi 162. Ayet.)

Allah'a emanet olun ❤️

Müezzin | TextingWhere stories live. Discover now