part 16, welcoming and tea

7.7K 1.1K 113
                                    


Jungkook bugün biraz telaşlıydı.

Sabahki dersinden döner dönmez elmalı turta yapmak için kollarını sıvamıştı ve bu genel olarak çok iyi yaptığı bir şey olmasına rağmen telaşlı hissediyordu nedensizce.

Mesela turta hamurunun toparlanması her zaman belli bir miktarda vakit ve bilek gücü gerektirirdi ve bu halihazırda bildiği bir şeydi. Ama bugün hamur toplanmıyor diye oldukça korkmuş ve doğrusunu isterseniz tam olarak belli bir kıvam alana kadar dolu gözleri eşliğinde hırsla hamuru yoğurmaya devam etmişti.

Tanrıya şükür hamur toplanmıştı. Onu dolaba attıktan sonra elmaları hazırlamış sonra hamuru geri çıkartıp turtayı yapmaya ve turtanın üst kısmını örmeye başlamıştı. Belli bir vakti de bu şekilde harcayıp turtayı fırına attığında derin bir nefes vermişti nihayet.

Kendine kalan vakitte hızlıca üstünü değiştirmiş, rahat ama yine de düzgün giyinmişti. Şimdi ise dönüp dolaştığı yer belliydi, dudaklarını ısırarak minik fırınını izlemeye devam etti.

Sonra siyah cama yansıyan yüzünü görüp bir anlığına odaya gitti ve saçlarının karışık görünüp görünmediğini düşündü. Pek uğraşmadan onları düzene soktu ve bu sefer turtayı çıkartmak üzere ilerledi fırına.

Eline aldığı mutfak beziyle turta kalıbını çıkarıp tezgaha bıraktı ve biraz eğilip iyice inceledi.

Tamam, yeterince pişmişti ve üzerindeki örgüler de hala olduğu gibiydi. Dudaklarını memnuniyetle ısırdı ve pudra şekeri için biraz soğumasında karar kıldı.

Ellerini pantolunun arka ceplerine yerleştirdi ve mutfağını inceledi birkaç saniyeliğine. Yapacak bir şey kalmamıştı ve biraz garip hissettiği için evin her yerinde ağlayarak koşmak istiyordu.

Ama bu düşündüğünü yapmadı ve onun yerine salona girip sanki defalarca kontrol etmemiş gibi tekrar bakındı etrafa.

Jungkook dağınık veya temiz biri sayılmazdı. Mesela salonunda donunu falan bulamazdınız ama yoğun haftalarında oldukça dağınık olurdu ve Jungkook sırf bu görüntü moralini bozmasın diye odasında çalışmak zorunda kalırdı.

Neyse ki bugünden önce aşırı bir dağınıklık söz konusu değildi ve temizleyip toplaması 1 saatini ancak almıştı.

Salonun ortasında öylece dikilmeye devam ederken aniden bildirim sesi yükselen telefonuyla hızla koltuğunun üzerindeki telefonuna uzandı.

Evet, nihayet numaralarını almışlardı ve bu büyük bir gelişme sayılırdı.

En azından Taehyung Jungkook'un numarasını alırken yüzünde öyle saf bir mutluluk vardı ki öyle olmasa da Jungkook öyle düşünürdü.

Ekrandaki bildirime tıkladı ve Taehyung'la olan sohbeti açıldı -onu ismiyle kaydetmişti-. Bir saat önceden evin konumunu attığı mesajın altında şimdi Taehyung'un henüz attığı mesaj duruyordu.

On dakika içinde oradayım yazmıştı ve bir gülücük eklemişti sonuna. Jungkook istemsizce gülümsedi ve yanıt atıp atmamakta biraz kararsız kalsa da en sonunda bir gülücük yollayıp sohbetten çıktı. Sonra cidden kısa süre içerinde kapı çaldı. Açıkça on dakikadan daha azdı ama Jungkook pek bunun üzerine durmamıştı çünkü halihazırda evde kusur aramakla meşguldu.

Adımları kapısının önünü bulup beklemeden araladığında tüm gününü iğne ucunda duruyormuş gibi hissetmesine sebep olan kişiyi görmüştü.

Taehyung yüzündeki gülümsemeyle kapıda dikiliyorken Jungkook dün gece yatmadan önce aklına gelen yüzlerce düşünceyi silip atmıştı kafasından.

Doğrusu Jungkook sonradan biraz utancından pişman olur gibi olmuştu. Bir anda onu evine davet etme fikri, gece uyumadan önce yatağındayken çok cüretkar gelmişti. Hem kendi hem onun için.

Fakat şimdi Taehyung kapısının önündeyken her şey o kadar doğru gelmişti ki bunlar kafasını kurcalamayı bırakmıştı aniden. Taehyung sanki hep kapısında bu iç gıdıklayan ifadeyle dikiliyormuş gibi bir his kaplamıştı içini.

"Selam," dedi Jungkook biraz alık bir ifadeyle. Ardından dudaklarını birbirine bastırarak minik gamzelerinin çıkmasına sebep oldu.

"Selam, Jungkook." dedi Taehyung heyecandan parlak bakan gözleri karşısındaki gencin gamzelerine takılırken.

Jungkook bunu farketmedi, onun yerine daha da araladı kapıyı ve hevesle konuştu.
"Geçsene."

Taehyung gülümsedi ve içeri girdi. Jungkook dirseğini kırarak uzandı ve kapıyı kapattı arkadan. Taehyung elindeki minik karton poşeti kenara bırakarak eğildi ve bağcıklarını çözüp ayakkabılarını çıkardıktan sonra doğrulup tekrar eline aldığı minik hediyesini uzattı utanarak.

"Zaten elmalı turta yaptığın için pastaneye uğramadım. O yüzden en sevdiğim bitki çayından aldım, içince beğenirsin umarım tadını. Başka ne alınır bilemedim."

Jungkook kalkan kaşlarıyla gülümsedi şaşırarak. "Ah," dedi Taehyung'un elinden alırken minik hediyesini.
"Çok teşekkür ederim. Bir şey almasan da olurdu. Eminim çok severim." Jungkook utandı ve bir anlığına duraksayıp devam etti.
"Şey bitki çayı çok severim de ben."

"Ben de öyle." dedi Taehyung hemen. "Çok severim."

Jungkook tekrar alık alık gülümsedi.
"Ne güzel."

Bir an duraksayıp birbirlerinin gözlerine baktılar. Birkaç saniyenin sonunda Jungkook öksürdü hafifçe.

"Şey, gel salona geçelim. Ne içersin bu arada?" dedi yine gamzelerinin çıkmasına sebep olacak şekilde gülerken.

"Kahve olur. Mutfağa geçeceksen seninle geleyim."

"Hm, olur. Oraya gidelim o zaman." dedi Jungkook yine yanaklarında takılan gözleri farketmeyerek. Mutfağa girdiler ve Jungkook ikisi için kahve hazırlamaya girişti.

Taehyung ise daha başından itibaren bu buluşmayı canı kadar sevmişti.
















çok bekletmek istemedim ihmal ediyor gibi oluyordu😔 eğer beğendiyseniz lütfen siz de oyları ihmal etmeyinn🥺🥺💘

soleilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin