2. Bölüm - Ok ve Yay

En başından başla
                                    

İmparatorun gür sesi odada yankılandığında, herkes o gün içinde ikinci kez donakaldı. "Dileğini gerçekleştirmek zorundayız."

"Ne?"

Zhan babasının önüne doğru hızla ilerledi ve çocukluğundan beri şahit olduğu kararlı, sert ifadesine şaşkınlık içinde baktı. İstemsizce sırtını dikleştirdi. "Ne söylediğinizin farkında mısınız, İmparator Xiao?"

"Prens Xiao Zhan." Babası sakin bir tonla devam etti. Oğlunun öfkesini anlıyor ve biliyordu. "Oğlum. Sen ve kardeşlerin, yıllarca, çocukluğunuzdan beri, bu ülkeye iyi bir asker, iyi bir lider olmak için eğitildiniz. Çin'in haklı ve kıymetli emellerini gerçekleştirmek için bu plana sadık kalmamız gerek." Oğlunun bakışlarındaki öfkenin tereddüde evrilmeye başladığını görüyordu. Sahip olduğu tüm değerler babasının bir cümlesine sığmıştı. "Yibo güçlü ve yetenekli bir kağan. Düşman devlet liderlerinin de onunla evlilik, dostluk bağı kurmak ve bize karşı birleşmek için can attığını biliyorum. Herkes onu yanına çekmek istiyor. Bizim onu yanımıza çekmemiz ve sırtından vurmaktan başka çaremiz yok." Yorgun ama cesaretlendirmek isteyen bir sesle devam etti. "Onlarla verilen savaşta kaybettiğimiz büyüklerimizi düşün. Kaybettiğimiz alanların, halkımız için ne kadar kıymetli güzelliklere sahip olabileceğini bir düşün. Ülkemizin açlık gibi türlü sıkıntılarla boğuşan insanlarını o zengin topraklara yerleştirebiliriz. Şimdi hepsini kurtarmak senin elinde."

"Baba.." Prensin öfkeyle çattığı kaşlarına zıt bir şekilde sesi çaresizdi. Fakat biliyordu. İmparator bir şeye karar verdiğinde, o karardan dönmesinin hiçbir yolu yoktu. Birisi emri uygulamak istemiyorsa kendini öldürmeliydi, aksi takdirde geriye kalan tek yol denileni yapmasıydı. Daha küçük bir çocukken kendilerini en az acı verecek şekilde öldürmenin yollarını öğrenmelerinin bir sebebi de buydu. Ya esir düştüğünde, ya da bir görevi yapmayı reddettiğinde kişi, bedenini ölüme terk ederdi. Babası ise göründüğü üzere kararını vermişti. Emir vermek yerine mantıklı sebeplerini sunmasının tek sebebi, prense duyduğu sevgi olmalıydı. İmparator durmadan konuşmaya devam etti.

"Kağan Yibo sana, istemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda olmadığını söyledi. Yeterli bilgiye ulaşana kadar," İmparator burada öksürerek duraksamak zorunda kalmıştı. "Onunla herhangi bir bağdan kaçınırsın. Seni zorlamayacaktır. Sadece Iraz Devleti'nde, senin çabalarından sonra sahibi olacağımız alanlarda, bir süre o adamla yaşaman gerekecek. Bu kadar. Hem belki, böyle bir evlilik birleşmesi, yakın devletlerinden ve halkından tepki toplayıp güçlerinin zayıflamasına sebep olur."

Oğlunun öfkesinin geçeceğini düşünmüyor, ama haklı inadının kırılacağını biliyordu. Kendisi de öfkelenmiş, kağanın, emellerini tahmin edip bozmak için böyle bir şey yaptığını düşünmüştü. Elbette bu evlilik teklifinin arkasında bir şey olabileceğini tahmin etmiş ve prensesler yerine hiç akılda olmayan bir prensi seçmiş olmalıydı. İmparator bu hareketi gerçekten hadsiz ve saygısızca bulmuştu. Fakat ülkesi, plansız hareket ederek onlarla yapılacak bir savaşı kaldıracak durumda değildi. Son savaşlarının üzerinden üç yıl geçmişti. Yibo bu savaş sırasında sadece iki yıldır devletin başındaydı. Buna rağmen Çin devleti o ve askerleri tarafından ağır hasarlar almıştı. Aslında oğlu Zhan, prensesten ve yardımcı casuslardan daha işe yarardı. Kızı Hui de en nihayetinde kalbini kağana kaptırabilir ve planlarına engel olabilirdi, fakat prens için böyle bir şey mümkün olmadığından her şey pürüzsüz ilerlerdi. Kağan belki akıllıca bir hamle yaptığını düşünmüştü, fakat ülkenin en yetenekli askerini eş olarak istemek onun sandığının aksine pek akıllıca bir hareket değildi. Teşvik eden bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

"Bir düşün. Her şey, ülkemiz için."

Prens, sinirli bir şekilde öğrenilmiş bir saygıyla eğildi ve odadan çıktı.

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin