09

467 54 20
                                    

Jihan, seri adımlarla parkın çıkışına ilerlerken Jungwon da peşinden hız kaybetmeden koşuyordu. Ortada apaçık bir yanlış anlaşılma vardı. Jihan'ın gözünde Jungwon suçluydu, her şeyi mahvetmişti. Ona güvenmesine rağmen o sırrını saklamayı değil, yaymayı seçmişti.

Jungwon için durumlar tam tersiydi. Jihan her şeyi yanlış anlıyordu ve onu dinlemiyordu. Bir an önce bu durumu düzeltip genç kızın güvenini kazanmalıydı. Yoksa yıllardır süren bağları kopacaktı. Bu, Jungwon'un istediği son şey bile olamayacak kadar kötü bir ihtimaldi.

Birlikte caddeye çıktıklarında Jihan kaldırımdaki insanlara aldırış etmeden onlara çarparak koşuyordu. Jungwon ise insanlardan özür dileyerek onu gözden kaybetmemek adına dikkatlice koşuyordu.

En sonunda çıkmaz bir sokağa gelmişlerdi. İki apartmanın arasında olan, dar ve sessiz bir sokaktı. Bu nedenle adım sesleri bile yankı yapar haldeydi.

"Beni dinlemeden suçlayamazsın Jihan."

Genç kız gözlerini kırpıştırarak ona bakıyordu. Fazlasıyla kırıldığını hissediyordu. İçindeki hisleri adlandıramıyordu fakat Yuju, ona gelip Jungwon'la aralarındaki ilişkiden dolayı sırrını söylemesinden bahsedince kendini berbat halde hissetmişti. Üstüne üstlük Yuju, Jungwon'un ona karşı çok nazik olduğunu, bu yüzden onu beğendini söylemişti. Bir nevi birbirlerinden hoşlandıklarından emindi.

Jungwon'un nazik davranması... Rüyasında görse bile inanamayacağı türden bir durumdu. Ona sürekli ödevlerini yaptırıp dalga geçerdi. Arada sırada kitaplarını kalemlerini çalar, Jihan'ın boyu ona göre kısa olduğu için kolunu yukarı kaldırır ve genç kızı sinir ederdi.

Ancak kendi gözleriyle Jungwon'un Yuju'nun tepsisini taşıyışını görmüştü. Fazlasıyla nazik olduğuna emindi... Özellikle Yuju'yu güzel bulduğunu da söylemişken.

Elini yumruk yapıp sertçe sıkıyordu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Ona haksızlık gibi geliyordu. Ailesinden sonra en çok güvendiği insanın ona bunu yapmış olacağına inanmak istemiyordu.

"Jihan... Bak ben ciddiyim. Kimseye ismin hakkında bir şey söylemedim. Ama sanırsam Yuju noona ile yemek yediğim gün telefonumu kurcalamış ve senle olan mesajlarımı görmüş."

Sertçe yutkunduktan sonra cesaretsizce genç kızın yüzüne bakmaya başladı.

"Yani Yuju'ya söylemedin ve o kendiliğinden mi öğrendi? Telefon şifreni bana bile söylemezken ona mı söylüyorsun Yang Jungwon!?"

"Yah! Aptal! Telefon şifremi ona falan söylemedim. Mesaj attığında ekrana düşmüş olmalı, o da görmüştür. Yemin ederim ben Yuju Noona'ya hakkında en ufak bilgi bile vermedim."

Jihan gözlerini kaçırdı. Bir noktadan sonra Jungwon'un dedikleri mantıklı gelmişti. Fakat yine de Yuju'nun söyledikleri aklından çıkmıyordu. Yuju, Jungwon'u beğeniyordu. Onu nazik buluyordu, onun yakışıklı olduğunu söylüyordu. İçindeki bu acı verici duygunun kıskançlık olduğunu adı gibi biliyordu ama yediremiyordu. Ne diye Yang Jungwon'u kıskanacaktı? Sonuçta arkadaştan fazlası değillerdi.

"Bana inanıyor musun?"

Gözlerini korkuyla Jungwon'un gözlerine sabitledi. İnanmak istiyordu ve inanacaktı. Çünkü Jungwon gibi birini kaybetmek istemiyordu. Evet, sinir bozucu bir arkadaş olabilirdi fakat her şeyden önemlisi sinir ettiği kadar zor zamanlarında ona koşarak gelen bir kurtarıcı gibiydi.

"İnanmak istiyorum, Jungwon."

Oğlanın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Hızla kızı kendine çekip sıkıca sarıldı. "Merak etme, bunu yapanın senden özür dilemesini sağlayacağım. Üstüne gelen tüm o zorbalardan seni koruyacağım. Berbat biri olduğumu biliyorum. İsminle seni tehdit ettiğimi, sürekli ödevlerimi yaptırdığımı ve seni sinir ettiğimi biliyorum. Ancak her şeyi telafi edeceğim."

Jihan da belli belirsiz gülümsedi. Jungwon'un böyle bir şey yapmayacağını biliyordu. Yıllardır birbirlerini tanıyorlardı ve onun bunu yapmayacağını biliyordu. Ona inanacaktı.

Fakat.

Okula geri dönmeyecekti.

"Gerek yok." diye mırıldandı. "Bir daha o okula gitmeyeceğim."

"Ne demek gitmeyeceğim? Saçmalama Han Jihan!"

Birkaç adım geriye doğru çekildi genç kız ve, "Saçmalamıyorum Jungwon. Tekrar oraya gidemem. Eğer gidersem, her ne kadar sen diğerlerini uyarsan da onlar bana Jihyo demeye devam edecek. Sonra ben yine kriz geçireceğim, her şey, tüm her şey daha da kötü olacak." dedi.

Söylediklerinde haklı sayılırdı. Jungwon, farklı bir sınıftaydı. Öğle aralarında başkalarıyla takılırdı, teneffüslerde genellikle futbol oynardı. Jihan ise kızlarla sınıfta takılırdı. Jungwon'la beraber olmadıkları dakikalarda insanlar yine üzerine gidecekti.

Bıkacaktı.

O ismi duyacaktı. Zihninde o anlar canlanacaktı. Sinir krizleri geçirecekti, tıpkı bugünkü gibi. Ağlayacaktı, daha fazla rezil olacaktı.

En çok da korkuyordu. İnsanların eski ismi yüzünden ona yalancı demesinden değil. Eski ismini duydukça aklına o adamın ağzından dökülen sözcüklerin gelmesinden korkuyordu.

"Bir daha asla sana Jihyo diyemeyecekler Jihan. Ben yanında olacağım."

Jungwon yalvarırcasına Jihan'a bakıyordu. Onun başka bir okula gitmesini göz önüne alamazdı. Onsuz bir okul da düşünemiyordu. Ya Jungwon da Jihan'ın peşinden gidecekti ya da onu kalmaya ikna edecekti.

Ama birlikte olmak zorundaydılar. Senelerdir birbirlerinin en yakınları olmuşlardı. Ayrılmak için hiç de doğru bir zaman değildi.

Yavaşça parmaklarını Jihan'ın elinde gezdirdi. Gözlerini kapadı ve içinde daha fazla tutmak istemediği şeyleri söyledi, Jungwon.

"Yuju noona sana her ne dediyse bunları unut lütfen Han Jihan. Ondan hoşlanmıyorum." Gözlerini açıp emin bir şekilde Jihan'ınkilere sabitledi. Bundan sonra tereddüt etmeden, korkusuzca her şeyi söyleyecekti. "Ben senden hoşlanıyorum, aptal."



do my homework | jungwon jihan ✔Where stories live. Discover now