21|| Kar

30.6K 1.3K 306
                                    

"Annecim lütfen gidin artık bakın koyunlar evde yalnız kaldı." Sıkıntılı bir şekilde nefes verip bizimkileri göndermeye çalışıyordum ama gitmemekte bayağı bir ısrar ediyorlardı. Marino'yla yeniden barışmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. Bir hafta boyunca herkes uyuyunca evden gizlice çıkıp onun yanına gidiyordum sonrada sabah ezanıyla öten horozun sesi ile uyanıp geri geliyordum.

Marino'nun ise horozla yıldızı asla barışmamıştı. Her sabah biri öterken diğeri küfrediyordu. Bu ne kadar komiğime gitse de bir şey dememiştim çünkü en son onu kesip yemekten bahsediyordu.

Şimdi ise otogardaydım ailemle vedalaşmış İzmir'e dönüyordum. Marino beni garaj dışında bekliyordu. Ailem hala gitmediği içinde eşyalarımı ve köpeği alıp gidemiyordum. Evet, bir de bu mesele vardı. Marino köpeği bizim evde bırakıp gittiği için anneme yakalanmıştı hem de işerken! Annemin salondaki güllü halısına tuvaletini yaparken onu kaçırmak için çok geçti. Zaten onu bulmam konusunda da bayağı bir yalan söylemiştim.

Mavi gözlü Sibirya kurdunu kafesine koyup yanımda dikkatlice taşırken annem götürmemem konusunda bayağı bir ısrar etmişti. Fakat böyle bir lüksüm yoktu, Marino'nun sahiplendiği köpeği bırakırsam herhalde isyan ederdi.

Otobüsün kalkmasına beş dakika vardı ve artık pes ederek telefonumu cebimden çıkartıp Marino'ya durumu belirten bir mesaj yazdım. Otobüsün kalkma çağrısı yapılırken bizimkilere son bir daha sarılıp elimdeki valizi istemeyerek muavine verdim. Birkaç eşyayı daha koyarken omuzlarım düşmüş bir şekilde köpekle birlikte otobüse bindim. En ön cam kenarına oturup köpeği de yanımdaki koltuğa bıraktığımda gözlerim dolmuştu. Yine onları birkaç ay göremeyecektim, hatta yazında çalışacağım için bu daha fazla bir süre olacaktı. Ama Marino söz vermişti uygun olan zamanlarda hafta sonuna bağlayan birkaç günü bana izin verip onları ziyarete gelecektim. Şoför yerine gelip oturduğunda tekrardan Marino'ya mesaj attım. Bir önceki cevaba da bekliyorum yazmıştı. Telefonu kucağıma koyup bizimkilere el salladım, otobüs yavaş yavaş geri giderken el sallamaya devam ediyordum. Garajın geniş kapısından çıkmak için sağa doğru direksiyon dönerken derin bir nefes aldım. Eğer bu adam beni otoban girişinde indirmezse Marino delirecekti. Arabasını görebilecek miyim diye baktığımda ağaçlardan dışarıyı görememiştim. Telefonum kucağımda titrerken hemen çağrısını cevapladım.

Şuan garajdan çıkan otobüsteyim.

Tamam gördüm. Bende onu görmüştüm. Arabası bize doğru hareket ederken ailem artık geride kalmıştı. Otobüs garajdan çıkıp otoban girişine doğru ilerken genzimi temizledim.

"Otoban girişinde inebilir miyim?" şoför dikiz aynasından bana garip bir şekilde bakarken dudaklarımı ısırdım.

"İneceksen neden bindin?" çok mantıklı bir soruydu. Fakat az bir zamanım kalmıştı.

"Erkek arkadaşımda şimdi dönmeye karar vermiş, arkamızdaki arabada girişte durur musunuz?" durması onun hayrına olurdu çünkü durmazsa Marino kıymet verdiği Mercedes arabasıyla önümüzü kesebilirdi.

Bakışlarımı şoförden alıp yola çevirdim otoban artık görünmüştü. Zaten şehrin içiyle de yakındı. Fakat burada durmazsa en az bir saat daha durmazdı. Sıkıntıyla bir nefes verdiğimde sinyal vermişti. Rahat bir nefes verirken köpeğin kutusuna hafifçe vurdum.

"Hadi bakalım Sirius Kuark iniyoruz. İnmeseydik baba bize kızacaktı." Sonra bir an durup kaşlarımı çattım. Marino için baba sözcüğünü kullanmak garipti.

Hem de çok garip!

Otobüs yavaşlarken ayağı kalkarak kutunun üstündeki sapı sıkıca tuttum. Ön kapı açıldığında teşekkür ettim ve bagajımın olduğunu söylediğimde muavinde benimle indi. Yanlardaki bagaj kapaklarından biri açılırken valizim ve diğer eşyalarımı indirmişti. O otobüse geri dönerken Marino'nun arabası durmuştu. Arabadan inerek yanıma geldiğinde köpeği yavaşça yere bıraktım.

Esmer |İtalyan Adamlar Serisi 1|Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz