Ferman oturduğu yerden bir anlık telaşla ayağa kalkıp Beliz'in yanına gelir.
Beliz: Ne işin var senin benim mekanımda?
Ferman: Senin mekanın mı burası?
Beliz: Evet, benim mekanım.
Ferman: Bak sabah kötü şeyler yaşadık evet ama lütfen şimdi beni rezil etme.
Beliz: Yani? Ne istiyorsun benden?
Ferman: Masaya gelip bana laf atma mesela.
Beliz: Sen kimsin de kimi sahip olduğu yerde istemiyorsun?
Ferman: Ya da gel yaa. Nasıl olsa Almanya'dan geldiler. Almanca bilmen gerek beni gömmen için.
Beliz: (alay edercesine gülerek) Öyle mi? İzle de gör o zaman.
Ferman: (anlamsız gözlerle) Ne?
Beliz üzerine çeki düzen verip Alman misafirlerin bulunduğu masaya doğru ilerler.
Beliz: Herzlich willkommen (hoşgeldiniz)
Alman iş adamı: Wir sind froh, hier zu sein (hoşbulduk)
Beliz: Ich hoffe, Sie genießen unser Essen und Platz, Sie werden zufrieden sein (umarım yemeklerimizi ve mekanımızı beğenir, memnun kalırsınız)
Alman: Dieser Fisch ist großartig (bu balık bir harika)
Beliz: Guten Appetit (afiyet olsun)
Masaya Ferman ağzı açık bir şekilde gelip oturur. Beliz Alay eden gözlerle kendisine bakıyordur.
Ferman: Anladık Almanca biliyorsun.
Beliz: (kafasını aşağı yukarı sallayıp) je parle aussi francais (aynı zamanda Fransızca da biliyorum)
Ferman: Impressionant (etkileyici)
Beliz: J'aimerais que vous n'ayez pas été impressionné, M. Bear (keşke etkilenmeseydiniz ayı bey)
Ferman tam bir şey söyleyecekken Beliz masadan uzaklaşır ve alt kata inip mutfağa yönelir.
.
.
.
Ali, Açelya ve Tanju ameliyattan çıkmış ellerini yıkıyorlardır.Tanju: Ali.
Ali: Efendim Hocam?
Tanju: Bugün ki ameliyatta çok iyiydin, seninle gurur duydum.
Ali: Sizi gururlandırabildiysem eğer bu benim için bir şereftir hocam.
Tanju: (suyu kapatıp peçete alır ve ellerini kurulamaya başlar) Dört yıldır asistanımsın ve artık ameliyatlarda bana ihtiyacın yok.