10 - ama o bunun farkında değildir

193 37 36
                                    

☘

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sevgili dostum

Günlüğe yazmak acı verici. Artık bir cevap gelsin istiyorum. Berbat hissediyorum ama biraz alıştım. "Aşağılık insanoğlu her şeye alışır." biliyorsun. Ben... bunu itiraf edemeyeceğim. Her neyse. En iyisi bu mektubu göndermemek.

Kağıdı buruşturup attı. Gül Rana'ya yazmaması daha iyi olacaktı. Muazzez Hanım mutfaktan geldiğinde, Tahir ders çalışıyordu.

"Bu akşam dostlar meclisi var. Şiirlerini hazırla. "

"Çolpan da gelebilir mi anne."

"Gelsin oğlum, gelsin. " Oturup örgü örmeye başladı. Tahir ise kalemi kağıdı bırakıp evden çıktı.

Zile bastı. Çolpan kapıyı açınca tokalaşıp içeri girdiler. Tahir ceketini çıkarıp Çolpan'a verdi.

"Bu akşam dostlar meclisi var. Şiir okuyacağız. Davetlisin dostum." Çolpan dudaklarına sigarayı sıkıştırırken konuştu. "Aileme haber etmeliyim. Belki mümkün olmaz. Ümitlenme." Tahir, Çolpan'ın sigarasını yakıp koltuğa geçti. "Akşam sekizde başlıyor. Bekleyeceğim. Ha bu arada geleceksen şiir okuman gerekiyor. " Sonra susup bir daha konuşmadı. Birkaç mecmua karıştırdı. Çolpan ise yeni bulduğu bir radyoyu kurcalıyordu. Cızırtılar arasından laf açtı.

"Ailem izin veremeyebilir. Çünkü her akşam düzenli olarak ilaç almam gerekiyor. " Tahir başını kaldırmadan sordu. "Dışarı çıkmıyor oluşunla ilgili mi?" Lakayıt bir şekilde "Evet." dedi. Tahir başını kaldırıp bir süre Çolpan'ı izledi. "O halde sandığımdan daha ciddi bir şey. " Çolpan omuz silkti. Sonunda radyoyu ayarlayabilmişti. "Dans etmek ister misin? " diye sordu.

Dans ederken bir yandan konuşuyorlardı. "Bunca kitabı okumaya ömür yetmez Tahir. Hiç yetmez. Bazen anlamsız bir çaba içine girmiş gibi hissediyorum. Niye, neden, ne faydası olacak? İşte o zaman uzaklardan sesin geliyor. Bunca insanı anlamak bir insanlığı kurtarmaktır, diyorsun. Sonra 'içine açılan kapılar' dedikçe binlerce kapının kalbimden içeri açıldığını görüyorum. Kendimde bilmediğim şeyleri fark ettim: dağları sevdiğimi mesela... Arka pencerenin açıldığı dağ manzarası bugüne kadar hiç dikkatimi çekmemişti. Oradaki sığla ağacı umrumda değildi. Şu radyoyu görmemiştim hiçbir zaman. Seni görmemiştim. Ama sen beni çoktandır tanıyordun. Ben ne körmüşüm senden önce."

Tahir o susunca sözü aldı. Bir su ferahlığıyla anlatmaya başladı.

"Yetmeyecek, öğrendiklerin okudukların hiç yetmeyecek. Çünkü hep bir adım ileri gittiğinde artan bilincin ne kadar nakıs olduğunu hatırlatacak sana. Öğrendikçe anlatmak isteyeceksin, anlat dostum. Bilgimizin başkasına faydası yoksa bize de yoktur. Öğrenmek gönlü kibirle doldurup yüksekte gezmek değil, bunu biliyorsun. Vermeyi bilmeliyiz. Bilgimizi, paramızı, bizi kibre sürükleyen şeyleri vermeyi bilmeliyiz. Daha göreceğimiz çok şey var. Gözümüzün açılacağı daha çok şey var. Her seferinde eski benliğimizin kör olduğu söyleyeceğiz. Peki ya ne zaman gerçekten göreceğiz? "

"Hiç." dedi Çolpan. "Çünkü insanız biz."

Akşam olduğunda hazırlıklar başladı. Muazzez Hanım tamburunu getirdi. Tahir kitaplarını hazırladı. Salondaki yer minderlerine oturmuşlardı. Mustafa Bey sakalını eliyle tarayıp öksürdü. Başlayacakları zaman zil çaldı. Sevinçle kalktı Tahir. "Çolpan gelmiş olacak." Kapıyı açınca onunla ve ailesiyle karşılaştı.

"İyi akşamlar, ben Metin." dedi Çolpan'ın babası. İnce, uzun açık alınlı bir adamdı. Tahir'e bir poşet uzattı. "İlaçlar mevcut, uyumadan önce içmesi gerekiyor. Bol su tüketmeli. Sigara içmesine izin vermeyin." Tahir başını salladı. "Bana güvenebilirsiniz Metin Bey. Paşa oğlu gibi bakacağım oğlunuza." Tokalaşıp ayrıldılar. Çolpan Tahir'e eğilip fısıldadı. "İçeceğim bu arada."

"Hayır, içmeyeceksin. Hele babam görürse ikimizi de öldürür." Çolpan surat asıp ayakkabılarını çıkardı. İçeri girdiler. Çolpan Mustafa Bey'le ve Muazzez Hanım'la selamlaşıp Tahir'in dizi dibine oturdu. Çaktırmadan odayı inceliyordu. Duvarda asılı bir halı vardı. Pencere kenarında bir divan bulunuyordu. Tahir çantasını divanın üstüne koymuştu. Divanın karşısında bir tekli koltuk vardı. Bu koltukta genelde Mustafa Bey otururdu. Duvarlar ise kitaplıkla kaplıydı. Çolpan, kütüphanenin büyüklüğünden küçük dilini yutmuştu.

Mustafa Bey, Niyazi'den bir parça seslendirdiğinde kimseden çıt çıkmıyordu. Yalnız Muazzez Hanım'ın çaldığı tamburu saymazsak. Şarkı bitince Mustafa Bey ellerini şişman karnında birleştirdi. Geniş omuzlu, kilolu esmer bir adamdı Mustafa. İlk şiir hakkını Çolpan'a verdi.

"ben az konuşan çok yorulan biriyim." diye söze başlayınca, Tahir yalandan öksürüp kaşlarını kaldırdı. Çolpan hemen şiiri değiştirdi. Yandan yandan gülümsüyordu.

"kara yeller ak yerleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat

dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar..."

Şiiri bitirince Mustafa Bey gülümseyip okuduğu şiirin bestesini söylemeye başladı. Tahir babasından ilk defa böyle bir parça duyduğu için şaşkınlıkla dinlemeyi sürdürdü. Oldukça coşkuluydu.

Babamı böyle görünce onu dinamik genç bir delikanlı olarak hayal ettim. Gençliğindeki siyasi çatışmaları anlatırken canlandıramamıştım. Artık anlıyorum bu devrimci karakterimin nereden geldiğini.

Sonra yine şiir okudular. Çolpan ortamdan oldukça etkilenmişti. Sık sık gülümsüyordu. Şiir ve müzik faslı bitince Muazzez Hanım su ikram etti.

Bir süre sonra da çay ikramıyla sohbet başladı. Kitaplar hakkında konuşuyorlar, Mustafa Bey çocuklara bir şeyler öğretiyordu.

Gece Çolpan evine dönmek için ısrarcı oldu. "Burada kalabileceğini biliyorsun." dedi Tahir.

"Gecenin bir vakti sizi uyandırmak istemiyorum. "

"Anlamadım neden?"

"Rahatsızlığımla ilgili..." Tahir bunun üstüne bir şey demedi. Ayrıldılar. Tahir gülümseyip eve girdi. Çolpan ise ölümü düşünüyordu.

 Çolpan ise ölümü düşünüyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Tahir İle Zühre MeselesiWhere stories live. Discover now