*3.BÖLÜM* SIRLAR.

1.6K 85 37
                                    

Bazen pişman olacağını bilirsin. Konuşursun pişman olursun, duyarsın pişman olursun, hissedersin pişman olursun ve merak edersin pişman olursun. Bu merakımızın başımıza bir şey getireceği açıkca ortadaydı, ama meraktı bu işte. Engellenemez bir lanet. Ya batacak, ya çıkacaktık.

Yatakhaneden çıkıp düz, uzun koridorda ilerledim. Tekrar ve tekrar okulumuzun gereksiz büyük olduğunu düşündüm. Belki de okul olmadan önce başka bir yapı olarak kullanılıyordu. Kim bilir?

Asansöre binebilirdim ama yürümek istedim. Düşüncelerim beni boğduğu için birkaç gündür kapalı alanlarda dayanamayacak raddeye geliyordum ki kaldığım odadan da kaçıp gitme isteğim oluşuyordu. Benim olduğum oda da bizim kızlardan hiç biri kalmıyordu. Deniz ve Sude denen iki kız kalıyordu ama odaya uğradıkları yoktu. Herkes uyuyunca sevgililerinin odasına gidip kalıyorlardı ve bu yüzden hep tektim. Tek olmak daha zor oluyordu. Uğraşacak bir şey olmayınca daha çok düşünüyordum ve delirecek gibi hissediyordum. Belki Efsa veya İzem'i benim odama çağırabilirdim.

İlerleyip sola, merdivenlere, döndüğüm an Efsa'yla karşılaştık.

"Nasılsın?" dedim gülümsemeye çalışarak.

"İyi, sen?"

Omuz silkerek cevap vermeyi reddettim.

"Bizimkiler kantinde bekliyor," dedi.

"Biliyorum," dedim ve konuşmadan kantine ilerledik. Okul binası her zamanki kalabalıklığından uzaktı. Çünkü bugün haftasonuydu ve herkes eğlenmeye gidiyordu. Veya ailelerini görmeye... Daha önce dediğim gibi bizim grup aile konusunda fazlaca şansızdı ve aylarca eve uğramazsak merak etmezlerdi. Hepsi işleriyle meşgul olan tiplerdendi.

En alt kata geldiğimizde kantine girdik. Bizimkiler koltuklarda oturmuş sohbet ediyorlardı.

"Günaydın," diye mırıldandık Efsa'yla.

"Hiç vakit kaybetmeyelim hemen çıkalım."

Sabırsız bir ses tonu kullanmıştım ve gerçektende sabırsızdım.

"Şimdi tam olarak nereye gidiyoruz?" dedi Berkan.

"İkametgâh müdürlüğüne..."

"E haydi o zaman..." deyip ayaklandı Barlas. Hep birlikte kantinden çıkıp okul çıkışına ilerledik. Okul bahçesine geldiğimizde her şey normaldi. Öğrenciler gülüşüyordu. Bazıları konuşuyor, bazıları okuldan çıkıp vakit geçirmeye gidiyordu. Bizim dışımızda ki hayatlar normaldi.

Barlas babasından araba istemişti ve gidişimiz kolay olacaktı. Arabaya sığmamız zor oldu ama sonunda yerleştik.

Uzay araba sürmeyi bilen tek kişiydi ve mecburen sürücü koltuğuna geçti. Efsa ve İzem'in incecik vücudu olduğu için Uzay'ın yanındaki koltuğa ikisi sığdı. Ben, Enes, Barlas ve Berkan'da arka koltuklara geçtik. Okulumuz şehir dışında olduğu için ikametgâh müdürlüğüne yarım saatten daha uzun sürede ulaşacaktık. Düşünecek çok vaktim vardı ama son zamanlarda o kadar çok plan yapıyor, o kadar çok olasılığı düşünüyordum ki beynim yoruluyordu. Gözlerimi kapatıp başımı Barlas'ın omzuna yasladım ve eski günlerimizi düşünmeye başladım.

Bu ödev verilmeden önce çok daha mutluyduk. Tek endişemiz derslerden geçmek ya da kalmaktı. Her hafta sonu dışarı çıkar doyasıya eğlenirdik. Saçma sapan tartışmalar yapsak da hepimiz kardeş gibiydik. Yani neredeyse hepimiz. Uzay'ın İzem'den hoşlandığına emindim. Şiir defteri yerine farketmeden günlüğünü verdiğinde çaktırmayıp hepsini okumuştum. Sonra da Barlas'a defterleri değiştirmesini söylemiştim. Biliyorum, çok kötüyüm. Bir gün de okulun gezisi vardı ve hava alanında Efsa'nın kıyafetlerinin olduğu valiz başka birisinin valiziyle karışmıştı. Hummel, Adidas ve Nike'dan başka markaya marka demeyen Efsa'nın, pembe üzerinde zımba ile BAD GİRL yazan tişört ve şortla tüm sahili gezdiğini hatırladıkça kahkahalarla gülerdim. Şimdi hiç kahkaha atasım yoktu ama hafifçe kıkırdadım. Birkaç dakika sonra da Barlas saçlarımı karıştırıp 'geldik' diye bağırmaya başlamıştı. Salak çocuk.

KAÇIŞWhere stories live. Discover now