*27.BÖLÜM* EĞLENCE.

615 58 12
                                    

Tüm bedenim sigaraya açlıkla kavrulurken düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama herhangi bir düşüncemin sonu hep Deniz'in mavi gözlerini buluyordu. Simsiyah saçlarına inat deniz mavisi gözleri büyük ihtimalle ben hariç kimsenin umrunda değildi. Okulumuzda gruplaşma vardı ve onun bir gruba dahil olduğunu sanmıyordum. Ona yaklaşmayı her denediğimde Enes'in önümü kesmesi yeterince canımı sıkıyordu. Herkes aşık olabilirdi ama ben olamazdım sanki.
Sigara içmek için vaktimin olup olmadığını kontrol etmek amacıyla saate baktığımda 02.55 olduğunu fark ettim. Hızlıca dolabımın kenarına gidip tişörtümü değiştirdikten sonra şifonyerin üzerindeki parfüm şişesine tereddütle baktım ve birkaç saniye sonra gidip sıktım. Kimsenin haberi olmamalıydı. Onların haberi olursa beni engellemeye çalışırlardı ve aşka benim de ihtiyacım vardı. Arkadaşlarımız bir bir ölürken tutunacak bir dal arıyordum kendime. Maalesef yoktu.
Yurt odasından çıkıp merdivenlerden hızla indiğimde bahçedeki ağaçlığa yöneldim. Gözlerim dut ağacını ararken büyük çınarın önünden hızla geçtim. Bahçenin derinliklerine geldiğimde omzumdaki el irkilmeme sebep oldu. Elin ardından Deniz'in kahkahasını duyduğumda hızla arkamı döndüm ve ona sıkıca sarıldım. "Gelebileceğini sanmıyordum," kulağına fısıldadığımda daha da sıkı sarıldı. Zamanın ilerlemesini istemiyordum. Sabah olduğunda yine arkadaşmışız gibi yapacaktık, yine Deniz'den uzak durmam konusunda uyarılar alacaktım. Bunu istemiyordum. Birkaç gündür bu şekilde buluşuyorduk. Yakalanma korkumuz yoktu çünkü okulun bekçisi bu saatlerde klübesinde uyumayı tercih ediyordu. Ellerimi belinden yavaşça çekip gözlerinin önüne düşen bir tutam saçı kulağının ardına ittiğimde iki elimle yüzünü kavramıştım. Deniz mavisi gözleri yavaşça kapanıp bana izin verirken acele etmeden eğilip kısaca öptüm.
Soluklanmak için geri çekildiğimde burunlarımız birbirine değiyordu. Gözlerini tekrardan açtığında onu biraz daha kendime çektim. Yüzüne düşen saç tutamını tekrardan kulağının ardına attıktan sonra fısıldadım. "Böyle olsun istemiyorum, gizlenmek istemiyorum." ensemden tutup beni tekrardan öptüğünde tüm düşüncelerim dağılmıştı. Bu sefer gerçekten aşık olduğumu hissediyordum. Deniz'i seviyordum. Tekrardan öpüp geri çekildiğinde kısık bir sesle konuştu. "Saçmalama Berkan, o zaman bizi engellerler. Bizi ayırmaya çalışırlar. Seni seviyorum." onu tekrardan kendime çektiğimde "Haklısın," diyebildim. Haklıydı çünkü benim arkadaşlarım kendi korkularından başka hiçbir şeyi düşünemiyordu. Aşık olsam bile onlara göre ayrılmam o kadar da sorun değildi. Deniz elimden tuttuğunda beni banka yönlendirdiğinianlamıştım. Adımlarımı hızlandırıp banka doğru ilerlerken aklım başımdan tamamiyle uçmuştu. Düşünebileceğim tek şey Denizdi.

-

Yanımdaki çocuğa göz ucuyla baktığımda gözlerini tahtadan bir saniye bile ayırmadığını fark ettim. İnek. Elimi kalemliğimdeki silgiye yönlendirdiğimde aklımdan bin türlü plan geçiyordu. Sıra arkadaşım Ilgın olmasa da, dersi kaynatmama yardım edecek bir Uzay artık hayatta olmasa da bunu yapabilirdim. Aklımın bir ucundan Uzay geçtiğinde içimde hiç kapanmayacak bir yara taşıdığımı anladım. Uzay ve ben çok çok yakındık. Her şeyde beraberdik. Bana tuhaf şeyler öğretirdi. Her zaman eğlenecek birşeyler bulurdu ve beni şu an bir yerlerden izliyorsa burda sıkılmamı istemezdi. Silgiyi parçaladığımda iki ön sırada oturan Ahmet'in kafasına bir parça attım. Arkasını dönüp sırıtırken silgi savaşının yayılacağının farkındaydım. Ahmet sırasına eğilmiş bir şekilde kendi silgisini parçalarken sonraki hedefimi seçmek için sınıfı taradım. En arka sırada oturan kız, Leyla. Ilgın bu kızdan nefret ediyordu çünkü kız iki senedir Barlas'a aşıktı.

Öğretmeni gözüne bakarak buraya dikkat etmediğini teyit ettikten sonra silgi parçasını not tutan Leyla'nın gözüne attım. Geçen sene bu kızla tanışmıştık ve pek ders dinleyen bir tip değildi. Bakışlarını bana yönlendirip 'görürsün gününü' şeklinde baktığında sırıtıp Ali'ye daha büyük bir parça attım. Silgi parçası tişörtünün içine girdiğinde sırıtmadan duramadım ve ben sessizce gülerken yanımdaki çocuğun kınayıcı bakışlarına maruz kaldım. Bir iki saniye sonra Leyla silgi parçasını bana atacakken Alper hocanın gözüne gelmişti ve o zaman dananın kuyruğu kopmuştu. Hocanın sinirli gözleri beni bulurken ellerimi masumum dercesine havaya kaldırdım. "Silgiyi kim attıysa hemen tahtaya çıksın!" diyerek kükrediğinde okulu özlediğimi fark ettim. Leyla utanarak tahtaya çıkarken idareyi de özlediğimi düşünüp "Hocam tamamı benim suçumdu, ben başlattım," dedim. Kimya öğretmenimiz en son hatırladığıma göre sinir hastası değildi ama şu anda çatılan kaşları, sinirden kıpkırmızı olmuş suratı bunun tam aksini gösteriyordu. Sınıfa dönüp "Çocuklar sayfa 117'deki soru-cevap'ları yapın." daha sonra gözleri beni bulduğunda keskin bir sesle "Odama!" dedi. Gülüşüm genişlerken okulu cidden özlediğimi fark ettim. Girmeye alışık olduğum odaya girip arkama yaslandığımda Vedat amcanın bana sinirle bakışına çarpık bir gülüşle devam ettim. Bana bıkkınca bakıp "Evladım, alınma ama seni buralarda görmemek daha iyiydi," dediğinde gülüşüm biraz daha genişlemişti. "Okulu özlemişim, bir de aynı sınıfta olmayınca," dedikten sonra çenemi sıvazladım. Vedat amca ısrarını devam ettirip "Kurulu bilgilendirmek zorundayım, tölerans gösterebileceğimiz öğrencilerden değilsin," dediğinde olur dercesine başımı salladım. Bunlar benim alışık olduğum şeylerdi ve artık korkutmuyordu.
Okul müdürümüzün birkaç telefon görüşmesi sonunda kurul teker teker içeri girmeye başlamıştı. Uzun masaya hepimiz dizildiğimizde hararetli bir konuşma başladı. Arkama yaslanıp keyifle onları izledim. Uzay burada olsaydı benimle gurur duyacağından emindim. Masadaki kağıtlarla uğraşmayı bırakıp dikkatimi ne kadar baş belası olduğum hakkında konuşan öğretmenlere çevirdiğimde Turhan Hoca "Okuldan uzaklaştırma verebiliriz," demişti. Sandalyedeki gevşek oturuşumu bozmadan gözlerimi yerinde rahatsızca kıpırdanan Kürşat'a çevirdim. Amacı bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktı. Saf dışı kalmamı istemezdi. "Deniz, Berkan'a okul konularında yardımcı olabilir. Sevdiğim öğrencilerimdendir. Oldukça başarılı ve disiplinli bir kız." Kürşat denen pisliğin bu sözlerinden sonra okul müdürümüzle tekrardan göz göze geldik. Ailemin bağışının kesilmesini istemezdi. Beni uzaklaştırabileceğini düşünmüyordum bile. Gözlerini tekrar benden kaçırarak "Kürşat Bey, Deniz ile konuşursunuz o zaman." dediğinde hafifçe gülümsedim. Bu olay bi' bakıma işime gelmişti.
Oturduğum klasik, deri, tekerlekli sandalyeyi ileriye kaydırarak ayağa kalktım ve müdürümüzün yeşil gözlerine dikkatlice baktım. "Çıkabilir miyim?" kaşlarını çatıp birkaç saniye bekledikten sonra sorumu yineledim. "İşimiz bittiyse yani. karnım acıktı da." kaşları iyice çatıldığında hafifçe kafasını salladı. Eski model oymalı ahşap kapıya doğru ilerlediğimde odanın şeklinin değiştiğini fark ettim. Eskiden daha modern eşyalar kullanan okul müdürümüzün bu tarz değişikliği her ne kadar umrumda olmasa da ilgimi çekmişti. Tekrardan umursamaz bir tavır takınarak odadan çıktığımda direkt kızlar yurduna, Ilgınların odasına yönelmiştim. Deniz'in öğleden sonrası için kitaplarını değiştirmesi gerekiyordu ve eğer birazcık şansım varsa onu Ilgın odanın içinde olmazdı. Birkaç dakika sonra tanıdık kapının önünde durduğumda kapıyı tıklatıp açılmasını bekledim. Yaklaşık iki dakika sonra kapı kilidinin mekanik sesini duyduğumda kilidin iki tur çevrildiğini anlamıştım.

Karşımdaki Deniz ve havaya kalkmış kaşları içeride birisinin olduğunu işaret ediyor gibiydi. Yapmacık ses tonunu takınarak "Ilgın'ı mı görmeye gelmiştin Berkan?" dediğinde "Aslında, seni görmeye gelmiştim," diyerek odaya adım attım ve devam ettim. "Vedat Amca beni çalıştırman için seni görevlendirmiş ve hangi saat aralığında hangi derslere çalışmamız gerektiğini planlamak için yanına gönderdi." Sözlerimden sonra Ilgın kitaplarını yavaşça toplayıp odadan çıkarken bana selam vermemiş olmasını umursamadım. Muhtemelen Deniz ile aynı ortamda bulunmak istemiyordu.

Kapının sertçe çarpılışından sonra birkaç dakika süren sessizliği Deniz'in konuşması böldü. "Az önce yalan mı söyledin yoksa cidden senin gibi," olumsuz anlamda yüzünü buruşturarak bana baktıktan sonra sözlerine devam etti "Senin gibi on dersin on beşini kaynatan birisine ders mi çalıştıracağım?" yavaşça gülümserken kolumu beline dolayıp onu kendime çektiğimde "Bizden başka kimse olmayacak. Yaratıcı ol Deniz, ders çalışmak zorunda değiliz," dedikten sonra dudaklarını yavaşça ama uzun süren bir şekilde öptüm. Bir adım geriye giderken "Benim derslerimden kaçmak o kadar kolay değil Berkan Bey," gülümsedi ve sözlerine devam etti. "Yarın saat on birde çalışma odasında."

AYNI GÜN, SAAT 01.42 ENES'İN AĞZINDAN;
Duyduklarımı güvence altına almak istercesine telefonumdaki ses kaydediciyi çalıştırdığımdaduvara biraz daha sindim. Babam için birkaç belge almaya bodruma inmiştim ama karşımda Kürşat ve Deniz'i görünce belgeler o kadar da önemli gelmemişti. Söyledikleri her söz beynimde soğuk duş etkisi yaratırken görünmediğimden emin olmak istercesine bir adım daha geriye gittim. "Yarın işini bitiriyoruz. Berkan görevi tamamen sana ait. Sakın aşık olayım deme. Ruhunu bedeninden sıyırırım. Senin görevin onu duygusal anlamda paramparça etmek. Bana bilgi sızdırmak. Planlarının tamamını öğrendikten sonra onu bitirmeme yardım edersen sana anneni veririm Deniz, bence gayet karlı bir anlaşma oldu ha. Ne dersin?"

Merhaba. Bu bölümde neden korkunç olaylar yok, demeyin. Bu bölümü yazdık çünkü Deniz'in amacını anlamalıydınız. İyi bir vote ve bolca yorum gelirse cidden iyi olur. Bir sonraki bölümde görüşürüz, çok seviliyorsunuz.
-Beyza

KAÇIŞDove le storie prendono vita. Scoprilo ora