1.Bölüm: "Paravan"

Start from the beginning
                                    

Peki, neden hala pencereme bakmaya devam ediyordu? Aslında kim olsa direk karşısına bakardı, sonuçta mıknatısın geldiği yönü herkes hesaplayabilirdi bence.

Başını en sonunda penceremden çekerek, kırık ve çatlamış camı incelemeye başladı bir süre. Boş olan elini kaldırıp pencereyi açtı ardından. Diğer elinde tutuğu mıknatıs ve kâğıda kısa bir bakış atıktan sonra iki elini de pencere pervazının alt kısmına dayadı. Ve yine bakışlarını pencereme dikti. Dudakları aralandı ve kıpırdayınca aniden irkildim. Elimi hızla perdeden çekip, sırtımı duvara yaslayarak kesik kesik solumaya başlamıştım. Gözlerim artık karanlık odama bakıyordu.

'Geceme dokunma' dedi sanki dudakları.

Yanlış görmeyi diledim. Elimi hızla atan kalbimin üzerine koyup bekledim. Yutkunma ihtiyacı duyduğumda iki kez peş peşe sertçe yutkundum. Hala pencereme bakıp bakmadığını bilmiyordum ve bakmak gibi de bir aptallığa kalkışmaya da niyetim hiç yoktu. Gerçi aptallığı en başında yapmıştım ama geri dönüşü yok lakin olsaydı da aynısını yapacağımı bilecek kadar kendime yabancı değildim. Bu da başka bir aptallıktı ya; sonucu bilsem dahi yapacağım şeyden vazgeçmemem.

Ben çoğu eylemime aptallık derken, annem bu aptallıkları her şeye rağmen yapmama 'kendin olmak derdi'; çünkü insan sadece doğru ve kusursuzluklarla kendi olmaya uzaktı.

Bu gece için bu kadar gerilim yeterde artar. Yatağıma doğru adımlarken içimden kendime sövmeden duramıyordum. Kendime bunu yaşattığıma inanamıyordum!

                                🍍

Masanın üzerindeki kitabı çektiğimde, sabahın erken saatlerinde odayı saran sessizlik bozuldu. Ayaklarımın dibine düşen şeye bakmak için başımı eğmemle, büyük bir yutkunma hissi boğazımda yerini aldı. Elimdeki kitabı tekrardan geri masaya koydum ayaklarımın dibine düşen şeyi almak için. Yavaşça yere doğru dizlerimi kırıp, odanın sıcak olmasına rağmen soğuk ve bilmediğim karışımlardan meydana gelen mıknatısı avucuma aldım.

"Eşin nerde senin?" diye sordum, göz hizama kaldırdığım mıknatısa. Bir de pişkin bir şekilde dudağımda beliren gülümseme yok mu?

Bakışlarım penceremden sızan aydınlığa çevrildi. Oysaki benim orda bakındığım ne güneşin ışıkları ne de günün aydınlığıydı. Ayağa kalkıp pencereye doğru ilerledim. Gecenin ganimetine bakmaktı derdim ama öyle olmadı. Çünkü geceden bıraktığım şeyin izi dahi yoktu ortada. O saatte yeni bir cam nasıl taktırdı diye düşündüm. Başımı sağ omzuma doğru eğip yeni camı incelemeye başladım. Sonra birden bire dişlerimi sıkmaktan çenemin kasıldığı öteden bile fark edilecek bir sinir harbine kapıldım.

Manyak, bu camı o saatte nasıl taktırdı!

Gözlerimi açıp kapattım. Arkamı dönüp, masadaki kitaplarımı toplamak için avucumun içinde kenetli olan mıknatısı krem rengi pantolonumun içine koydum. En sevdiğim derslerin kitaplarını koyup, sevmediğim derslerin kitaplarını görmezden gelerek çantamı doldurdum. Ama sevmediğim derslerin kitaplarını koymama sebebim onların ağırlığını taşımak istemeyişim; çünkü zaten sıra arkadaşım getiriyordu onları. Bana da onun kitaplarına ortak olmak düşerdi.

Çantamı tek omzuma asıp koridordan salona doğru geçtim. Sol elimde tutuğum çantamın kemerini omzumdan seri bir şekilde indirip karşıdaki koltuğa fırlattım. Koltuğun üzerinde bir kez seken çantam yere düştü.

Sağ tarafımda kalan masaya omzumun üzerinden baktığımda, annemin havada kalan kahve fincanı ile ağzı hafif arlık bir şekilde bana baktığını, babamın ise anlamaz bakışları üzerimde çok fazla oyalanmadan tabağına çevrildiğini gördüm. Dudaklarımı birbirine bastırıp neden öyle bir şey yaptığıma kafa yordum ta ki masadaki ayranı görene kadar.

PARAVANWhere stories live. Discover now