Kırtasiyenin önüne geldiğimde "açık" yazısını görünce mutlu oldum. İçeriye girdiğimde, o eski, küçük çan çalmıştı. Sevgi anne arkası dönük , yanında duran kasalarda ki defterleri ve okuma kitaplarını yerlerine yerleştiriyordu.

Bir kaç kez boğazımı temizlediğimde bana doğru döndü. Beni gören yüzü neşe ile aydınlandı.

"Ceylan kızım! Hoşgeldin."

"Merhaba Sevgi anne. Bu saatte rahatsız ettiğim için özü-"

Sözümü keserek konuşmaya başladı, çatılmış kaşları ile.

"Ne rahatsızlığı kızım! Her zaman gelebilirsin buraya."

Gülümsedim. Nedensiz bir şekilde aşırı güveniyordum. Çok tatlı bir kadındı. Biraz oturup, çay içerek sohbet etmiştik. Eşinin gençlik yıllarını anlatmıştı bana. Ben de gelen ürünleri yerleştirmede yardım etmiştim ona. Kafamı bir kaç saatliğine boşaltmış olmuştum en azından.

Şimdi de yan odadan piyanosunu almaya gidiyorduk. Hafif tozlu odaya girdiğimizde gözlerimi büyüttüm.

Tablolar, gitar, keman, boyalar ve daha adını bilmediğim bir çok müzik aleti vardı.

Piyano çok eski görünüyordu. O kadar güzel ve narindi ki...... Dokunmaya kıyamazdı insan. Piyanoyu alıp mağazanın boş tarafına doğru çektik. Ondan çalmasını o kadar çok istemiştim ki dayanamamış kabul etmişti.

Ne çalayım diye sorduğunda, bir kaç şarkı söylemiştim fakat onları bilmiyordu. Benny - little game şarkısında karar kılmıştık sonra. İnce, uzun parmaklarını piyanonun beyaz tuşlarına getirdiğinde bana bakarak konuştu.

"Sen de söyler misin, güzel kızım?"

Kızım kelimesi beni her ne kadar üzsede bir şey diyemezdim.

Kafamı sallayarak kabul ettim. Ve şarkının melodisi başlamış oldu. Şarkının giriş kısmı geldiğinde söylemeye başladım.

"Play us like pawns and relentlessly confine,
lnto living up to gender roles and having absent minds
Don't you think it's funny how they tell us how to live?
Don't you think it's funny how we're all delinquent kids?
Like, hush now, don't say, don't say

En sevdiğim yerin gelmesi ile gözlerimi kapattım ve söylemeye devam ettim.

"Hush boy, oh hush boy, don't say a word
Throw on a jersey and no one gets hurt
Hush girl, oh hush girl, just bat your eyes
Play our little game, play our little game...."

Şarkı devam ederken, sonuna kadar gözlerim kapalı söylemiştim. Son müzik ile birlikte yavaşça gözlerimi, alkış sesleri ile araladım.

Bir kaç kişi ve Kara vardı.

Kara alkışlamıyor, elleri pantolonunda duvara yaslanmış öylece bana bakıyordu. Utançla bakışlarımı kaçırdım. O ise gülümsedi bu halime.

Ne arıyordu ki burada?

•••••••••••

Mutlu'ların evi

Semih kardeşini yanında göremeyince sinirden köpürmüştü. Kapının yanında duran korumaya sorduğunda, Ceylan'ın gizli gizli, aşkımlı falan biriyle konuştuğunu söylemişti. Semih o an ki duygularını kontrol edememekle beraber herkesi kaldırmıştı. Çok sinirliydi....

Kız kardeşi evin zilini çaldığı an, kolundan tutup sinirle içeri sokmuştu onu.

Ona zarar vereceğini bilmeden...

Sinirlerine kolay kolay hakim olamazdı Semih. Ama bu bir bahane değildi.

Kız kardeşlerinin sözlerinden sonra, Baran evi darmadağın etmiş. Sena Hanım bayılmıştı. Hepsi farklı yerlere dağılmıştı. Hepsinin yüreğinde acı vardı.

Sena Hanım kendinden nefret ediyordu.

Sadece, sadece bir an için gözlerinin önüne gelmişti eski kızı. Ve o kızın yüzüne söylemediklerini, Ceylan'a söylemişti.

Ceylan onları asla affetmeyecekti.....

Baran dudaklarını sonuna kadar kapatmak istiyordu. O söylediği sözler ona ait değildi sanki. O söylememişti onları. Diğerleri kardeşinin peşinden çıkmıştı. Fakat keybetmişlerdi Ceylan'ın izini.

Şuan ise, Sena Hanım ve Behram Bey hastanedeyken, diğerleri kız kardeşini arıyordu.

Yer yarıldıda içine girmişti sanki küçük kız.

Ege odasında, yerde otururken kendine doğru biraz daha çekti bacaklarını. Bir yandan ağlamaya devam ediyor bir yandan da saçlarını çekiştiriyordu.

Semih yolun kameralarını takip ediyordu. Sonunda genç kızın nereye gittiğini bulabilmişlerdi.

Semih araba ile hızla giderken, diğerleri de onunla birlikte geliyordu.

Arabayı boş, tek tük insanın olduğu sokağa bırakıp, küçük kırtasiyeye doğru ilerlemeye başladılar.

Buraya pek kırtasiye denmezdi aslında. Kocaman odacıklardan oluşan tek katlı bir yerdi. Kitapları okumak için masalar bile vardı.

Semih kırtasiyenin kapısını ilk açtığında, insan çoğunluğu ile gözlerini kısıp, Ceylan'ı aramaya başladı. Gördüğü görüntü, çenesinin seğirmesini, kaşlarının çatılmasını, gözlerinin sinirden kızarmasına neden oluyordu.

Ceylan, Kara ile konuşuyordu.

Bundan daha kötü ne olabilirdi?





____________♥___________

400 oy +3 takipçi

Çok istediniz yb ben de hemen yazabildiğim kadar yazdım.

Biraz kötü bir bölümcük oldu sankii

Ama henüz daha yüzleşmediler Ceylan ile.

Kaostan beslenenler var aranızda jcmdkvlsck

Şarkı Türkiye'nin şuan ki halini anlatıyor.

Şarkının Türkçesini koymadım çünkü zaten medyada ki şarkı çevirisi.

Umarım beğenmişsinizdir.

Bir sonra ki bölüm görüşmek üzere bağğaaayyyy



KIVIRCIK | TamamlandıDär berättelser lever. Upptäck nu