11

20 0 0
                                    

"Şimdi değilse, ne zaman?"

Hayalin günlüğünden bir kısım:

Duvarlar... Üstüme üstüme yürüyorlar sanki. Yağmur damlaları pıt pıt camıma vuruyor. Rahatsız edici bir hava var, kara bulutlar etrafı sarmış durumda. Ama ben, mutluyum. En son sana yazdığımda her şeyin berbat olduğunu, iyi hissetmediğimi söylemiştim, hatırlıyor musun?
İnsan, bir kelimeyle rahatlayıp, mutlu olabiliyor. Ne ilginç ama! Ah, şu an ki mutluluğumun bozulması ihtimali bile beni korkutuyor. Geçen gün annemin mezarına gittim. Çok değişik bir duyguydu. Annem'in ölmesi, hiç adil değil. O'nu beş dakika görmek için neler vermezdim. Keşke yaşıyor olsaydı. O'nun benimle gurur duyması için elimden gelenin fazlasını yapacağım, her zaman.

Yarın Elmas Abla'yı ziyarete gideceğiz. Son kontrolleri yapılacakmış. Eğer doktor aksi bir durum görmezse taburcu edecek. Elmas Abla'nın kötü biri olmadığına inancım tam. Keşke annem Elmas Abla ile babamı tanıştırsaymış. Her neyse, günlüğüm. Babam yemeğe çağırıyor. Gitsem iyi olacak. Yarın yine aynı saatte görüşürüz, umarım.

                  *                 *                 *

Sabah telefonun kahrolası sesine uyanınca bir daha uyuyamadım. Bende ders çalışarak kahvaltı saatinin gelmesini bekledim. Valide Teyze adeta bir ziyafet hazırlamıştı, her zaman olduğu gibi. Gizem hâlâ uyanmamıştı. Bende odasına hücum ettim. Defalarca seslenmeme rağmen uyanmayınca bende çözümü yatağına zıplamakta buldum. Nazlı biri olan kardeşimi uyandırmak pek kolay olmamıştı. Benim bu hallerime artık dayanamadı ve yataktan oflaya poflaya kalktı. Kahvaltı sofrasını gördüğünde gözleri ışıl ışıl parladı. Hemen sofraya yumuldu. Babam ve abim de gelince kahvaltıya başladık. Kahvaltı babam için önemli bir öğündü. Dünya yıkılsa bile o sofraya ailecek oturulacak, keyifli bir yemek yenilecekti. Bu, babamın nadir katı kurallarından biriydi. Yemeğimiz bitince odama çıktım. Yüzümü yıkayınca yüzümün çok kuruduğunu fark ettim. Güzel bir yüz bakımının ardından üstüme fırfırlı tiril tiril bir elbise giydim. Hazır olduğumu haber verdikten sonra arabaya bindim. Gizem ve babam hâlâ hazırlanıyorlardı. Gizem duş alıyor olmalıydı. Cancağızım kim bilir bu olanlar yüzünden kaç gündür duş bile alamıyordu. O'nun için üzülüyordum. Yaşadıkları hiç kolay değildi. Ama elimden yanında olmaktan başka hiç bir şey gelmiyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra hastanenin önündeydik. İçeri girdikten sonra danışman hastamızın adını sordu.

"Beyefendi, üzgünüm ama bu isimle bir hasta sistemde gözükmüyor."

Şaşakalmıştık. Bu nasıl olabilirdi? Daha dün burada değil miydi bu kadın? Babam ısrar ediyordu.

"Beyefendi, lütfen zorluk çıkarmayın. Hasta dün geç saatte taburcu edilmiş. Başka bir talebiniz yoksa lütfen sıradan çıkın."

Elmas Abla bir kere daha ortalardan kaybolmuş, yine bizi peşine düşürmüştü sağolsun. Elmas Abla'nın telefon numarasından nerede olduğunu kolayca bulabilirdik. Bende telefonumu çıkardım. Ana ekranımda şok edici bir mesaj belirdi.

"Hayal, sakın. Sakın beni aramaya çalışmayın. Lütfen bunu kendinize yapmayın. Size yalvarıyorum. Ben iyiyim. Geri döneceğim, bir şekilde. Söz veriyorum. Sizi seviyorum. Eğer sende beni seviyorsan, beni aramaya çalışma."

Hiç abartısız, ben bir bela mıknatısıydım. Bir günüm belasız, sorunsuz, huzurlu geçmiyordu. Korktuklarımla sınanıyordum bu hayatta. Elmas Abla bahsettiğinde o mikrop herifin bizi bu kadar kolay rahat bırakmayacağından adım gibi emindim. Bizi kaçırmaya çalışan biri bizi niye böyle kolaylıkla rahat bıraksındı ki.
Elmas Abla'nın kayboluşunun Selim'in işi olduğundan da hiç kuşkum yoktu.

Zümrüdü Anka ve Gerçekler®Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin