Sherlock Holmes'ün Dava Defteri | 7

Start from the beginning
                                    

"Evet, tanıyorum o halde. Bir ara İngiltere'de de yaşamamış mıydı? Adını her yerde okuyorduk."

"Evet, beş yıl kadar önce Hampshire'dan toprak almıştı. Karısının hazin sonunu da duymuşsundur o zaman."

"Tabii, tabii, şimdi hatırladım. İsmi o yüzden tanıdık geliyor zaten. Ama başka da bir şey bilmiyorum."

Holmes eliyle sandalyenin üzerindeki bazı kâğıtları işaret edip, "Vakanın bana kadar gelmesini beklemiyordum açıkçası," dedi. "İşin aslı, ne kadar hassas bir durum olsa da, çok zorluk çıkarmayacak bir meseleye benziyordu. Sanığın ilginç şahsiyeti, delilleri gölgelemeye yetmiyordu yani. En azından sorgu hâkiminin ve emniyet güçlerinin yorumu böyle. Dolayısıyla dava geçici mahkemeye de intikal etmiş nihayet. Biraz sevimsiz bir vaka olmasından korkuyorum. Ben gerçekleri ortaya çıkarabilsem de değiştiremiyorum onları. Ortaya tamamen yeni ve beklenmedik deliller çıkmadığı sürece müşterimin fazla bir şansı yok."

"Müşterim mi dedin?"

"Ah, söylemeyi unuttum. Senin hikâyeleri sondan başa anlatma alışkanlığın bana da geçti demek ki. Önce şunu bir oku o zaman."

Bana uzattığı, güçlü ve cesur bir elden çıktığı çok belli olan mektupta şunlar yazıyordu:

Claridge Oteli,

3 Ekim.

Sevgili Bay Sherlock Holmes,

Tanrı'nın yarattığı en müthiş kadının, gözlerimin önünde çaresiz ölüme gidişini seyretmeye dayanamıyorum. Tarif edemediğim, anlatmaya yeltenmemin hile beyhude olduğu bazı şeyler var; ama bildiğim bir şey varsa, o da Bayan Dunbar masumdur. Olanları siz de biliyorsunuzdur, bilmeyen kaldı mı ki zaten? Koca ülkede her kafadan bir ses çıkıyor ama o ağzını açıp tek bir laf bile etmiyor! Beni en çok çıldırtan da bu adaletsizlik işte. Bu kadıncağız bir karıncayıbile incitemez. Neyse, bu zifiri karanlığa tutabileceğiniz, zayıf da olsa bir ışık var mı diye görmek için yarın saat on birde size geleceğim. Belki de benden, benim bile farkında olmadığım bir ipucu çıkarırsınız. Onu kurtarabilecekseniz, bildiğim, sahip olduğum her şey emrinize amadedir. Hayatınız boyunca gösterdiğiniz o büyük güçleri bu vakada da sergileyin lütfen.

Saygılarımla,

J. NEIL GIBSON

"İşte okudun," dedi Sherlock Holmes, kahvaltıdan sonra yaktığı piponun küllerini boşaltıp yeniden doldururken. "Beklediğim beyefendi bu. Hikâyeye gelecek olursak; onca belgeyi teker teker incelemeye vaktin olmadığı için ben sana her şeyi özetleyerek anlatayım ki, meseleyle ilgili kafanda bir şeyler oluşsun. Bu adam dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri ve anladığım kadarıyla, bir insan olarak son derece öfkeli ve korkunç bir şahsiyet. Bu trajedinin kurbanı olan karısının hakkında, yaşının epey geçkin olmasından başka bir şey bilmiyorum desem doğru olur. Ancak diğer yandan bu hiç de önemsiz bir bilgi değil, çünkü işin içinde bir de, iki küçük çocuğun bakıcılığını yürüten çok güzel bir mürebbiye var. İşte, kahramanlarımız bu üç kişi; sahneyse İngiltere'nin göbeğinde, büyük ve eski bir malikâne. Şimdi trajedimiz de geliyor. Hanımefendiyi bir gece yarısı, evin yarım mil kadar ötesinde bulduklarında üstünde bir akşam kıyafeti, omuzlarında bir şal ve kafasında da bir kurşun deliği varmış. Civarda herhangi bir silaha rastlanmamış ve cinayetle bağlantılı hiçbir ipucu bulunamamış. Etrafta silah yokmuş, Watson, bunu bir kenara not et! Suç akşamın ilerleyen saatlerinde işlenmiş; ceset saat on bire doğru bir av bekçisi tarafından bulunmuş ve eve taşınmadan önce olay yerinde polis ve bir doktor tarafından incelenmiş. Çok mu hızlı anlattım? Takip edebiliyor musun?"

"Her şey çok açık. Peki ama mürebbiyeden neden şüpheleniliyor?"

"Öncelikle dosdoğru onu işaret eden bazı deliller var. Örneğin, elbise dolabının dibinde, bir el ateş edilmiş ve mermi kalibresi cinayet aletiyle aynı olan bir tabanca bulunmuş." Holmes burada gözlerini boşluğa dikip şu sözleri tekrar etti: "Elbise dolabının dibinde." Sonra sessizliğe gömüldü. Yine bir düşünce silsilesinin peşine düştüğünü fark ettiğim için ses etmedim. Ama nihayet aniden silkinip dünyamıza geri döndü. "Evet Watson, orada bulmuşlar. Ne büyük talihsizlik, değil mi? Jüri de aynen böyle düşünmüş. Sonra bir de ölen kadının üstünde bulunan şu not var. Notta olay yerinde buluşulması isteniyormuş ve altında da mürebbiyenin imzası varmış. Buna ne dersin? Ve elbette cinayet için haklı gerekçeler de bulunuyor. Senatör Gibson yakışıklı bir adam. Karısı ölünce onun yerini, patronunun zaten yeterince ilgisine mazhar olan genç hanımdan başkasının almasını bekleyebilir miyiz? Aşk, servet, güç... ve her şey orta yaşlı bir kadının yaşayıp yaşamamasına bağlı. Çirkin, Watson, hem de çok çirkin!"

Sherlock Holmes - 3. CiltWhere stories live. Discover now