Yirminci Bölüm

428 257 39
                                    

"Kalbimin dili olsa da bu hissettiklerimi bana açıklasa keşke. Sadece hızlanması benim işimi hiç ama hiç kolaylaştırmıyor..."

"Çok yavaşsın!" diye gür sesiyle bağıran Emir'e gözlerimi devirdim. "Yarışa felan katılmayacağım için çokta gerek yok hıza."

Yaklaşık yarım saat ya da kırk beş dakikadır onun spor salonunda, elimde eldivenlerim, üzerimde sportif kıyafetlerle ve beni bu duruma soktuğu için onun yerine koyduğum kum torbasına vurmakla meşguldüm.

Emir, odada bulunan üçlü koltuğa oturmuş, kollarını yanına uzatıp keyfine, bana bir salise bile durmadan laf söyleyerek, keyif katıyordu ve ben de onun yüzüyle bir yerlerini değiştirmemek için kum torbasına vurup onun bulunduğu yerde bir ileri bir geri savrulmasına sebep oluyordum.

"Hadi ama Çağla, bu en sert vuruşun mu? Bu güçle bir saç tutamını bile kıramazsın. "

Durdum ve yutkundum. Yorulduğum yetmezmiş gibi bir de onun iğneleyen laflarını dinliyordum.

"Sen beni delirtmek mi istiyorsun?!" diye adeta haykırdım ve gözlerimi sonuna kadar açtım. Artık sabır namına vücudumda gram bir şey kalmamıştı.

Ayağa kalkıp önümde dikildi. "Eminim o kolların hiçbir işe yaramaz."

"Emir sen ne yapmaya çalışıyorsun?" diye ağır ağır konuştum. Bir saattir burda çalışıyordum ve o bana bunları nasıl söyleyebiliyordu?

"Dediğimi duymadın mı yoksa?"

Birden ona karşı hiç yapmayacağım hatta aklımın kıyısından dahi geçirmeyeceğim bir şey yaptım.

Ona, elimde boks eldivenlerini olduğunu bile umursamadan bir yumruk ettim.

Hızla yana kayıp benim hareketimden kolaylıkla kurtuldu. Sırıtıp, "Yarım saattir hiçbir şey yapmadan öylece torbayı yumrukluyorsun ama bana sinir olarak kafanı toplayıp asıl gücüne odaklandın. İlk başta bile bu kadar güçsüz vurmuyordun şu torbaya," çenesini ucuyla hafifçe yerinde sallanan kum torbasını işaret etti. "Bazen sinir, insana kendi içindeki asıl gücü gösterir."

Elleri, ellerime gitti ve eldivenlerin bantlarını çıkardı. Eldivenleri alıp,"Bu kadar yeter, " dedikten sonra arkasını dönerek dolaba yöneldi ve elindeki eldivenleri yerlerine yerleştirdi.

Ben sadece onun yüzüne bakıyordum çünkü aniden olanlar yüzünden bir hayli şaşkındım.

.....

Emir'in yanından ayrılıp kafeye gittiğimde, bugün diğer günlere nazaran daha az müşteri vardı. Kafenin boş kısmında bulunan masalardan birine oturduğumda, telefonu elimde çeviriyor, bir oraya bir buraya döndürüp duruyordum. Gizli, yaklaşık bir haftadır bana mesaj atmamıştı ve ben onun için endişeleniyordum. Ya başına bir şey geldiyse? Ya kötü bir şey olduysa.

Sıkıntıyla arkamdaki sandalyeye yaslandım ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Atlas, hiçbir yerde yoktu. Gizliyi sorabileceğim tek kişi oydu ama o da kamuflaj olmuş gibi kendini tek bir saniye bile belli etmiyordu.

Gizliçocuk: Birini bekliyorsun galiba sillage, etrafına bakınıp duruyorsun.

Gelen mesaj sesiyle mesaja baktım.

Aydakiçiçek: İzleniyormuş hissi hiç hoş değil gizli.

Aydakiçiçek : Hani haberin olsun diye diyorum.

Gizliçocuk: Niye ki?

Ben cevap yazamadan hemen o yazdı.

Gizliçocuk: Beni izliyor olsan, ben hiç rahatsız olmazdım.

Kalbimin dili olsa da bu hissettiklerimi bana açıklasa keşke. Sadece hızlanması benim işimi hiç ama hiç kolaylaştırmıyor...

Aydakiçiçek: Bunun için seni tanıyor olmam gerekmez mi? :D

Gizliçocuk: Ha yani, beni tanıyıp izlemeyi istiyorsun sillage?

Aydakiçiçek: Bu zamana kadar neden mesaj atmadın?

Kahretsin! Beni bu kadar iyi tanıyan birine bunu sormam düpedüz aptallıktı.

Gizliçocuk: Hadi ama sillage, seni bu kadar iyi tanıyan birine bunu yapmış olamazsın?

Aydakiçiçek: Çok geç... yaptım bir kere.

Gizliçocuk: Ve onun anlayacağını bile bile konuyu en saçma noktaya kadar çekiyorsun.  :")

Aydakiçiçek: Aynen öyle.

Gizliçocuk:Madem merak ettin.

Gizliçocuk: Sınavlarım var ona çalışıyorum.

Aydakiçiçek: Ne okuyorsun?

Gizliçocuk: İç mimarlık, üniversite 2. sınıf öğrencisiyim.

Aydakiçiçek: En sevdiğin yemek ne?

Gizliçocuk: Genelde sarma.

Gizliçocuk: Ama senin elinden zehir bile baldan tatlı gelir bana.

Beni gıcık etmeyi ve bana iltifat etmeyi çok seviyordu bu yüzden de sırıttığını düşündüm.

Aydakiçiçek: En sevdiğin ders?

Gizliçocuk: Matematik.

Gizliçocuk: Bakıyorum da beni çok meram etmişsin  :D

Aydakiçiçek: Muhattap aldığım kişiyi merak etmem çok mu abest?

Gözlerimi devirdim.

Aydakiçiçek: İyi, tamam sormuyorum.

Gizliçocuk: Onu demek istememiştim.

Aydakiçiçek: Ne demek istemiştin?

Gizliçocuk : Mono no aware.

Gizliçocuk: Sen bu sözle ilgili kafayı ye.

Gizliçocuk: Ben de ders çalışacağım.

"Çağla gelir misin?" diye bana yavaş bir tonda soran Leyla ile kendime geldim. Ona başımı sallayıp ayaklandım. Sillage gibi bu dediği cümleyi de araştırma taraftarı değildim ama ne dediğini de içten içe öğrenmek istiyordum.

İçimde yaşadığım bu karmaşa ile işlerimin başına döndüm.

Bölüm ithafı: 1004154e

Sezon finaline yaklaşık 20 bölüm kaldı, umarım nisanın başına kadar yazabilirim yoksa oruç zamanı aç karnına yazdıklarımın çokta iyi olacağını düşünmüyorum :/ sezon finalinin ardından da yaklaşık 2 hafta kadar bir ara girecek çünkü 2. Kısım zaman atlaması yaşanacağını için oturup bayağı kafa yormam gerek.

Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle ❤

Aydaki Çiçek - Yarı Texting (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin