20: seahorse vs white cat

1.9K 228 60
                                    

story

Kafamı telefondan kaldırıp pencereden dışarı baktım hızla. Sokak boştu, kimse yoktu. Askılıktan hırkamı alıp üstüme geçirdim. Apartman dairemin çıkış kapısına ulaştım. Hiçbir şey düşünmeden dışarı çıktım, telefonumu cebime attım merdivenlerden inerken.

Biraz ilerleyip etrafa bakındım. Kimseler yoktu, sokak lambasının altın sadece ben vardım. Bomboştu sokak.
Bir kaç dakika geçmesinin ardından hâlâ bomboştu sokak. Cebimde olan telefonumu çıkardım.

"Hey!"

Kafamı kaldırıp sol taraftan gelen ses odaklandım. Hızla yaklaştı tanıdık yüz, cebime geri koydum telefonumu. Nefes nefeseydi.

"Çok bekledin mi?"

Kafamı salladım olumsuzca. Ardından kaşlarım çatıldı. "Sen neden nefes nefesesin?"

Gülümsedi karşımda. Yok olan gözlerini izledim. "Koştum."

"Neden?"

Siyah saçlarından geçirdi elini. Cebine soktu elini ardından bana uzattı. Ne olduğunu anlamak için dikkatle baktım eline.

"Bunu almak için oyalandım, seni beklettim."

Gülümserken elindekini aldım. Beyaz bir peluş anahtarlıktı. Avucumun içi kadardı büyüklüğü ve beyaz bir kedi kafası şeklindeydi. Beyaz kedinin gözleri yeşildi ve oldukça şirindi.

Anahtarlığa gülerek bakarken gülme sesleri doldu kulağıma. Kafamı kaldırdım anahtarlıktan, tekrar gözlerini buldum.

Elini ensesine attı gülümserken. "Bozukluk atıyorsun sonra hareket ettirdiğin kol yardımı ile bir sürü minik peluş yakaladığın; para tuzağı olan makineler var ya, onlardan aldım."

Tekrar elimde ki minik peluş anahtarlığa indi gözlerim.

"Aslında amacım mavi deniz atı olanı almaktı..."

Kahkaha attığımda kesildi sözü, gülüşümü gülerek izledi.

"...ama yaklaşık yirmi denemeden sonra pes ettim. Sonunda da, bunu alabildim."

Omuzlarını silkti ve alayla saçını savuruyormuş gibi yaptı. Bilmiş bir tavır vardı yüzünde.

"Camı kırıp mavi deniz atlarının hepsini alacaktım sana ama sonra dedim ki, "Hapse girmek için çok gençsin Jeno Lee." İşte, bu kediyi almamın hikayesi böyle."

Karşılıklı gülüşmelerimiz bir süre daha sürdü. Kurduğu cümlelerin her birine ayrı ayrı gülüyordum resmen.

"Deniz atlarının dünyada en sevdiğin şey olduğunu düşünmeye başladım..."

Ellerini cebine soktu yüzünde tebessümü varken. Yavaşça yüzüme yaklaştı, panik sardı etrafımı. Burun burunaydık. Kalbim hızını artırdı. Yüzünü yana yatırdı ve dudaklarını kapattı dudaklarıma. Olduğum yerde donmuştum adeta, dudağıma bir öpücük bıraktı ve geri çekildi.

"Dünya da en sevdiğim şey deniz atlarını değil de, sensin Jaemin."

Dışarı nefes verdim rahatlamışça. "Rahatladım, eğer deniz atları olsaydı bende büyüye başvurup kendimi deniz atı yapmaya çalışırdım."

Kahkahası bütün sokağı sararken gülüşüne eşlik ettim. "Romantik olmaya çalışıyorum, sen ortamı sirke çeviriyorsun!"

Laflarına gülerken elimde ki beyaz peluş anahtarlığa indi tekrar bakışlarım. Gülüşlerimiz sessizliğe sinerken yüzümü izlemeye başladığında bakışlarımı kaldırdım.

Elimde ki peluş anahtarlığı sıkıca tutarken kollarımı boynuna sardım. Dudaklarımız tekrar buluştuğunda, gülümsediğinde gerindi dudakları. Belimi saran kolları beni kendine daha da yaklaştırdı. Yana yatan başım omzuna yaslandığında gülümsedim. Hiç de masum olmayan öpüşme sesleri etrafımızı sarmıştı. Islak dudaklarımız yavaş haraketlerle dokunuyordu birbirine.

Seslice ayrılan dudaklarım ile alınlarımız yaslandı birbirine. Göğüslerimiz yavaşça inip kalkıyordu. Biraz uzaklaştım yüzünden.

Elim ile apartmanın giriş kapısını işaret ettim. "Ruhum kadar acı ve koyu bir fincan kahve?"

Gülümsedi. "Yani, bir fincan sıcak süt?"

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

Seahorse › nomin Where stories live. Discover now