13 : ❝ friends group ❞

629 103 33
                                    

Dışardan bakıldığı zaman insanları anlamak kolay gibi görünüyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dışardan bakıldığı zaman insanları anlamak kolay gibi görünüyor. Bu benim için de öyle. Bir insanın hobilerine ya da yeteneklerine bakıldığında ruhu kolayca anlaşılabilirmiş gibi geliyor. Belki ruhu anlayabiliyoruz ama zihni çözemiyoruz. Her seferinde o çıkmaz sokağa götürüyor ayaklarımız bizi.

Bu kadar karmaşık olmasaydı da yaşamaya değmezdi sanırım bu hayatı.

Haftasonuna bir gün kala öğle arasında basket takımından önce amigo kızlarla çalıştıktan sonra yukarı sınıfıma çıkıp kafamı masaya gömmüş yatıyordum. Hayatımın yorgunluğu ansızın böyle üzerime yüklenmiş gibi hissediyordum ama tam olarak öyle de değildi.

Ders başlamadan önce Renjun'u görürüm sanmıştım ama ortalıkta görünmüyordu. Üstelik sabah geldiğinde de hiç konuşmamıştık. Sürekli ya bir şeyler okuyordu ya da not alıyordu. Göz göze bile gelmemiştik. Nedense benden kaçıyor gibi hissediyordum.

Kalkıp lavaboya giderken kaslarım ağrımaya başlamıştı. Boş kabinlerden birine girdikten sonra lavaboya birileri daha giriş yapmıştı.

"Katalogda gördüm diyorum. Bildiğin ismini vermişler."

"Ciddi olamazsın... Çok havalı. Ben olsam şimdiye önüme geleni geçeni tokatlıyor olurdum."

"Kendisinin de bir farkı yok. Daha ilk günden amigolardan birinin kafasını çeşmeye geçirmiş."

"Şaka gibi..."

Bu şekilde popüler olmayı ben de istemezdim kızlar... Ama hayat işte... Kimi yaptığı işlerle kimi de daha doğduğu anda belayı sırtlanıyor...

Lavabodan çıktığımda kızlar beni fark ettiği sırada ellerimi yıkıyordum. Aceleyle lavaboyu terk ettiler. Onları da döveceğimi mi sanmışlardı? Ben şiddet yanlısı bir insan değildim. Okulun ilk günü Miseul amigo takımıyla gözümü korkutmaya geldiğinde elimin tersinde kim varsa onu tutup çarpmıştım gördüğüm ilk yere.

Gerçek hayat da böyleydi işte. Herkes tam anlamıyla kötü değilse, tam anlamıyla iyi değildi de...

"Ben de seni arıyordum..."

Renjun'la sınıfın kapısında karşılaştık. "Az önce sınıftaydım daha."

Elini saçlarına daldırıp karıştırdı. "Hmm... Pekâlâ."

"Sen ne söyleyecektin?" Sırama geçip oturduktan sonra telefonumu çıkardım.

"Birkaç gündür konuşamıyoruz. Aramız iyi değil mi?"

Kafamı salladım. "Tabii ki de." Dediğim sırada Renjun da sırasına oturup bana dönmüştü.

"Bleu'ya devam etmemekte kararlı mısın?"

"Tamamen unuttum biliyor musun?" Diye mırıldandım gülerken. "Kafam çok meşgul bu aralar. Okuyabileceğimi sanmıyorum."

"Sen bilirsin."

"Rai," kafamı çevirip bana seslenene baktım, gelen Lily'ydi. Ona şaşkınlık ve soru işaretleriyle baktığımı görünce güldü. "Gelsene bir." Bakışları Renjun'a kaymıştı bir anlığına.

Yerimden kalkıp sınıftan çıktım, Lily koluma bir anda girip beni peşinden sürüklemeye başladı. "Sorun ne?" Diye sorduğumda ufak bir kahkaha patlattı.

"Ay bir şey yok. Aşağıda çocuklarla bir şeyler atıştırıyoruz. Seni de çağırmak istedim."

"Çocuklar?"

"Bizimkiler işte. Hadi acele et birazdan ders zili çalar."

Merdivenleri inip bahçeye çıkınca ağaçlık kısımda masalı banklardan birinde Jeno'yu görünce çocuklar derken kimi kastettiğini anlamıştım. Jeno'nun yanında iki çocuk daha oturuyordu ki yüzleri tanıdıktı, takımdan olduklarına emindim. Karşılarında da bir küt siyah saçlı bir kız vardı.

"İşte Raisa." Lily beni takdim ederken neredeyse utanacaktım. Masadaki herkes bana çevirdi gözlerini, onlara bakmadan Lily'nin yanına oturdum.

"Ben de Lily'yi benzeten kızı merak ediyordum. Selam, ben Vaera." Bana elini uzatan kız Lily'nin diğer tarafında oturan küt saçlı kızdı. Bembeyaz ruh gibi bir tene sahipti, göz altları mordu ve dolgun dudakları çatlaktı. Sigara kokusu buraya kadar gelmişti.

Uzattığı eli geri çevirmedim. Ince uzun kemikli parmaklara sahipti. Buz gibiydi. Çabucak elimi çekerken Lily, "Benzeten demeyelim de..." diye homurdandı.

"Sağlam kız demişti Lily." Diye mırıldandı Jeno'nun yanında oturan yumuşak yüz hatlarına sahip çocuk. "Donghyuck ben. Hyuck de. Lily'nin helaliyim." Dediğinde ona gülerek karşılık verdim. Lily'nin bahsettiği sevgilisi olmalıydı.

"Ben de Jaemin." Siyah saçlı çocuk elini hafifçe kaldırıp yine elini çenesine yaslamaya devam etti. Vaera'ya bakışlarından anladığım kadarıyla onlar da birlikte olmalıydılar.

"Kola al." Jeno kutu kolanın ağzını açarken ağzında bir şey çiğnediği için sesi boğuk çıkmıştı. Kolayı bana uzatınca tutup aldım.

"Ee hafta sonu ne yapıyoruz?" Hyuck esnerken saçlarını düzeltiyordu.

"Antrenman?" Jeno paketteki çikolatalı kurabiyelerden bir tane daha alıp ağzına atarken gözleri masadaydı.

Koladan bir yudum alırken boğazım asitten yanmıştı. Uzun zamandır içmediğimi de o an anlamıştım. Dayanamayıp kurabiyeden bir tane de ben aldım.

"Bırak antrenmanı ya, dünyayı sen mi kurtaracaksın? Mezarlığa gidelim. Biraları ben getiririm."

"Bok gibi bir içki damağın var anasını satayım. Ben dolabımdaki mahzenimden getiririm bir şişe şarap." Diye cevapladı Vaera, Hyuck'u. Ağzı bozuk bir kızdı ama sahici görünüyordu.

"Ben de annemin kadehlerinden çalıp getiririm." Dedi Lily. "O zaman tamam mıyız? Gidiyoruz?"

Jeno omuz silkince onayladığını anladıkları gibi gülüştüler.

Lily dirseğini hafifçe koluma değdirdi. "Ee sen de geliyorsun değil mi? Numaranı ver konum atarım ben sana." Lily bunu sorarken Jeno'nun bakışları üzerimde geziniyordu. Gergin hissettirmişti.

"Ben gelebileceğimi sanmıyorum. Size iyi eğlenceler."

"Neden ki? Çok eğlenirdik. Hem sınav haftasına çok var, turnuvaların başlamasına da. Stres atardık."

"Annemle planlarım var." Diye mırıldanıp gülümsediğimde Lily de gülüp, "Neyse o zaman bir dahakine paçana yapışırım." Dediğinde kıkırdayıp kafamı salladım.

Bleu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin