2 | "Yanakların güneşten kızarmış olmalı."

1.1K 181 32
                                    

Adada daha fazla oyalanmamışlardı. Kölelerin hepsi küreklerin başına geçtiğinde iskeleden ayrıldılar. Normalde birkaç içki devirip öyle giderlerdi, ama Minho'nun sinirli ve sert ifadesinden eğlence olmayacağını herkes anlamıştı.

Minho şimdi geminin en uç kısmında duruyordu. Denize arkasını vermişti. Derinlere açıldıkça artan rüzgar saçları arasında dolanıyordu. Gözü kölelerin üstündeydi. Ya da daha çok, bir tanesinin. 

Omzunda, kulağıyla oynayan papağanı serbest bıraktı ve ağır adımlarla geminin ortasına doğru yürümeye başladı. Çocuk diğer herkes gibi kendisine bakmamıştı. Titriyordu. Ama güçten düşmemişti. Kaslı bir gençti, küreğe tüm gücüyle abanıyordu.

Minho çocuğun olduğu sıranın başına gelince durdu.

''Sen.'' 

Basit ama sert bir şekilde söyledi. Çocuk kendisiyle konuşulduğunu anlamıştı. Bakışlarını uzaklarına diktiği denizden çekti ve önüne eğdi. Bu, dinlediğini göstermek içindi. Doğrudan gözüne bakmaması gerektiğini biliyordu. Minho devam etti.

''Adın ne?''

Biraz duraksadıktan sonra mırıldanmıştı çocuk, ''Jin.''

''Jin.''

Minho daha güçlü bir sesle tekrarladı. Hitaptan çok bir şey düşünüyor gibiydi. Biraz sonra tekrar konuştu, ''Şu an ne kadar değerli olduğunu biliyor musun Jin?''

Çocuk cevap vermemişti. Önüne bakmaya devam edince Minho ona doğru eğildi. Gözleriyle buluşmak istiyor gibi görüş açısına sığmaya çalışıyordu sanki. Tek elini kendi yüzünün önünden geçirip gösterdi.

''600.000 wonluk bir surata atılmış yumruk kadar.''

Çocuk ona bakmadı. Etraftaki herkesin gerginliği açıkça hissediliyordu.

''Bu seni epey değerli yapar Jin.'' Minho aniden doğruldu. ''Gerçekten bu kadar ediyor musun görmek istiyorum sadece.''

Jin'in yırtık dökük beyaz tişörtünün yakasından kavramış ve hiç zorlanmadan oturduğu yerden kaldırmıştı. Jin itiraz etmedi. Aniden kürekle bağlantısı kesilmiş ve kendini geminin orta sırasında bulmuştu. 

Minho, karşısına geçince çocuğu yere fırlattı.

''Kalk.''

Jin kalçasının üstüne düşmüştü. Dirsekleriyle kendini durdurup doğrulduğunda Minho'nun ayaklarına baktı. Dirsekleri biraz çizilmişti, kanadıklarını hissedebiliyordu. Ne yapması gerektiğini düşünürken Minho tekrarlamıştı, ''Kalk.''

Başka bir seçenek yoktu.

Jin toparlandı ve ayağa kalktı. Minho kalktığı gibi ona bir yumruk daha savurmuştu. Ama bu sefer hazırlıklı olan Jin eğilerek yumruğunu geçiştirdi. Bu, pek tabii Minho'dan kaçması için yeterli değildi. Minho bunu öngörerek çoktan diğer eliyle karnına bir yumruk yönlendirmişti. Jin inleyerek geri savruldu. Göğüs kafesinin alt kısmında müthiş bir acı hissetmişti. 

''Bana bak.'' dedi Minho, ''Hamlelerimi kaçırıyorsun.''

Bakmalı mıydı gerçekten? Jin duraksadı. Fazla düşünmesine izin vermeden yeni bir darbe izlemişti Minho'nun konuşmasını, Jin düşünemeyeceğini anlamıştı. Hiç farkında bile olmadan kendini Minho'nun gözlerinin içine bakarken buldu, yumruğunu sol eliyle yakalamıştı. Yüzünden birkaç santim ötedeyken... 

Minho sırıttı. Jin ise korkmuştu. Gözlerinin tam içine bakıyordu. Artık geri almak için çok geçti. Fark etmeksizin bir şeytanı açığa çıkarmış gibi hissetmişti ve şimdi bununla baş etmesi gerekiyordu.

Wildfire [ minsung & changjin ]Where stories live. Discover now