── ❲🐉❳ pansy parkinson

364 73 99
                                    

═════ஓ๑★๑ஓ═════

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

═════ஓ๑★๑ஓ═════

somewhere in your coffin, I am searching for my soul.

1996, eylül. blaise ve draco'nun mezarlıktan ayrıldığı sabahın gecesi.

Kime ait olduğu bilinmez fısıltılar... Her yerdeler.

Onları duyamıyordu fakat duyuyordu. Değişik bir ikilemin içerisindeyken aynı zamanda zihninin derinliklerindeki uğultuları susturmaya çalışıyordu. İmkansız olduğunu fark ettiğinde kapının ardındaki büyü titreşimini hissetmeye çalıştı. Çok zorlanmadı. Kapının arkasındaki gücü, kalbinde hissedebiliyordu. Bir yanlışın içerisinde miydi sorusunu düşünmemek için kendisini zorluyordu. Ne kadar başarılı olmuştu, tartışmaya açık bir konuydu.

Anlar mıydınız onu? Bilir miydiniz bu hissi: bir şeyin tek kötü yanı olabilir ya; ta kendisi.

Pansy Parkinson'un topuklu ayakkabılarının tok sesi, şimdi geniş salonda yankılanıyordu. Siyah takım elbisesini düzeltip ileride kendisini bekleyen babasının koluna girdi. Yüzleş bununla Parkinson. Herkes bazı fedakarlıklar yaptı. Ruhunu, güç için şeytana teslim etmeye değer miydi?

Dudaklarından dökülüverdi, kalbine nazaran masumane dua, bir çırpıda.

Lütfen Tanrım; yarsın ışık, katılaşmış ruhumu görünmez bir bıçak gibi, öldürsün geceyi.

Günahkarlığının bedeli miydi, yardım yalvarışlarını Tanrının duymaması? Yoksa varlığına sadece ihtiyacı olduğunda inanmasından kaynaklı mıydı? Ölümüne kadar, cevabı bilinmeyen suallerden bir tanesi olarak kalacaktı.

Bunların yanı sıra, içinde çürümüş bir şey vardı, fakat canlıydı. Diğer fısıltılar arasında daha netti, onu beyninde hissetti. Parkinson ol, sen doğuştan şöhretin ta kendisisin. Şimdi ilerlemeye devam et. Tek ilgi odağısın. Yürüyüşünü düzeltip babasından ayrıldı, gösterişli ve dispholidusu andıran bir gülümsemeyle ilerledi. Dakikaların ardından, artık resmi olarak bir ölüm yiyendi.

Nefret, korkuyla karışarak bedenini muhasara etmekteydi. Sol kolundaki acıyı hissedemiyordu. Davetlilerin ardından, topuklu ayakkabılarını masanın kenarında bırakarak salondan çıktı. Annesinin gurur dolu bakışlarını üzerinde hissediyordu. Yüzündeki iğrenmiş ifadeyi silmekle uğraşmadan bahçedeki çardağa ilerledi.

Sonbaharın ilk dolunayında, çardakta arkadaşlarını bekliyordu usulca. Makyajını siliverdi ufak bir büyüyle, ayaklarını yerde beliren gölete değdirmek üzereyken irkildi art arda gelen cisimlenme sesleriyle. "Eğer bir şeyi doğru yapmak istiyorsan, kendin yapman gerekir, derdi annem." Draco'ya öfkeyle baktı Blaise. "O salak yüzünden az kalsın septiriliyorduk."

Tepki gösterebilirdi, fakat bunun için fazla yorgundu. Sarhoşluğunu üstünden attıktan hemen sonra bayılmıştı ve bu cılız vücuduna ağır gelmişti. "Asa kaldıracak gücüm yok, dediğin şeye bak." Gri gözlerini alayla devirmekten başka tepki göstermedi. Blaise burukça gülümsedi.

Ve Pansy dolu gözlerle arkadaşlarına sarıldı. "Düşündüğüm tek şey benim bir hata olduğum."

1996, eylül.

⠀ ✔⠀ SLYTHERIN SQUAD, harry potterTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon