25: Quarter-Final

2.7K 421 852
                                    

Beraberliği bozan gol, maçın seksen sekizinci dakikasında Louis tarafından atılmıştı. Tüm seyirciler gibi Harry ve Liam da ayağa fırlamış, ıslıklar çalıp sloganlar atarak golü kutlamışlardı. Louis Harry'yi sevinçle bağırırken göz ucuyla görmüştü ve bundan hoşlanmadığını söylese dünyanın en yalancı insanı oluverirdi.

Doksan dakika dolup da hakem kayıp zaman için bir dakika eklediğinde tüm seyirciler kazanan takımın çoktan belli olduğunun farkındaydı. Bitiş düdüğü çaldı, tribünlerde çığlık çığlığa tezahüratlar edilmeye başlandı.

"Hadi, takımla tanışmaya gidelim artık!" dedi Liam ayağa fırlayıp. Harry'ye karşı çıkma hakkı bile vermeden çıkışa yürümeye başlamıştı bile.

Harry onu takip ederken "Beni içeride utandırırsan çok fena bozuşuruz!" diye tembihledi.

Yolda da sürekli aynı şeyi söyleyip durmuştu, Liam gözlerini devirdi. "Ne yapacağımı düşünüyorsun ki? Adamlarım ortasına geçip 'Hey millet, ben orta batıdanım, mızıkalarınız nerede?' diye bağıracağımı mı? Adamlarla tanışacağım sadece. İyi ki futbolcu arkadaşın oldu, havaya bak."

"Arkadaş mıyızdır sence?" diye sordu Harry. Onun sızlandığı kısımları resmen duymazdan geliyordu.

"Arkadaşsınız bence. Bu artık baloda dans etmiştik olayının ötesinde bir şey. Sana bilet gönderdi, arkadaşlarıyla tanıştırmaya karar verdi... Bir şey diyeyim mi, senden hoşlanıyor bile olabilir-"

Harry onu koluna vurarak susturdu. Etraf insan kaynıyordu, böyle konuştuğu duyulur ya da kaydedilir de magazinlere düşerse cidden Louis'ye rezil olurdu. Tanıdığı en ünlü ve ayrıca en havalı insan oydu, ne yapsa ona ucube gibi görüneceğini düşünüp korkuyordu.

Güvenliğin de yardımıyla soyunma odalarına gittiklerinde içeri beklediklerinden daha kalabalıktı. Takımın oyuncularıyla birlikte teknik ekip ve kulüp yetkilileri de içerideydi. Bir bayram varmış da herkes birbirini kutluyormuş gibi karmaşa vardı, herkesten ayrı ses çıkıyordu.

"Merhaba!" dedi Louis Harry'ye doğru yürürken. Direkt elini Liam'a uzattı. "Hoş geldiniz. Ben Louis."

"Ben de Liam, maç harikaydı tebrik ederim."

"Teşekkürler, sizi seyrederken gördüm birkaç kere. Eğlenmenize sevindim. Gelsenize, en yakın arkadaşımla tanışın."

Louis onları birkaç adım ötedeki sandalyeye doğru götürdü ve maçtan sonra ikinci şişe suyunu içmekte olan Niall'ı gösterdi. "Bu deve Niall. Her maçtan sonra hörgüçlerini doldurur."

"Bravokado, Louis, beni insanlara harika tanıttın."

"Şöyle demeyi kes."

Louis avokadodan hiç hoşlanmıyordu ve sırf bu yüzden Niall'ın en çok kullandığı kelime bravokadoydu. Bu konuda sürekli atışıyorlardı.

Liam ve Harry onların diyaloğuna gülerek birer birer Niall ile tokalaştılar. Onlar isimlerini bile söyleyemeden "Harry ve Liam." dedi Niall bildiğini belirtmek için. "İkinizi de takip ediyorum, harika içerikleriniz var."

"Teşekkürler, biz de seni severek takip ediyoruz. Harry kadar olmasa da ben de sıkı bir fanatiğimdir, maçlarınızı pek kaçırmam."

"Demek futbolu seviyorsun?" dedi Louis, tamamen Harry'ye dönmüştü.

"Evet. Liam'ın abarttığı gibi çılgınca takip etmiyorum tabi ama çoğu maçı izlerim. Keyifli oluyor."

"O zaman beni ilk izleyişin değildi bu, tüh."

"Canlı canlı ilk izleyişimdi. Ama Chelsea'de oynadığın zamanlarda da birkaç maçını televizyondan izlemiştim. Tabi sen benim varlığımı bile bilmiyordun muhtemelen."

CHARITY BALLWhere stories live. Discover now