Havasız insan taşıtına binene kadar bol oksijenli bir hayatım varmış kıymetini bilememişim. Son anda kapanmadan kıçımı sokmayı başardığımda elimdeki akbili öttürmeleri için önümde teyzeye doğru uzattım. Elden ele elden ele daracık alanda rahat beş kişinin elinde gezdi o akbil. Bana şükür ki sağ salim geldiğinde cebime attım.

İndi bindilerle yolum kırk küsür dakika sürmüştü. Evimiz Beylikdüzü'nde Yakuplu tarafındaydı ve o zamanlar yolum neredeyse bir buçuk saat sürdüğünden bu süre bana hiç koymamıştı. Bahçe kapısının altından geçip güvenliğe kartımı gösterdim. Daha doğrusu okul kartımı alnıma yapıştırarak yanından geçip gittim. Bu benim "Al işte öğrenci olmasam bu saatte burada ne işim var?" deme şeklimdi.

Orman diye yutturdukları iki üç ağacından yanından geçip okul binasına doğru yürürken telefonum çalmaya başladı. Kulağımdan aramayı cevaplayarak "Aloooğ!" dedim.

"Neredesin, yer tuttum sana da en önden! Bu yamyamlardan zar zor koruyorum. İpek ve Buğrahan da gelmedi valla deliricem! Tüm eşyalarım sıranın üzerinde Cuma pazarında gibi sergileniyor."

Bu panik içindeki sesin sahibi Nare'ydi. Ön sıraların baş müdavini, kazayla ikinci sıraya kalsa maazallah hocayı duyamadım diye ağlardı. Hocayı en önde ağzının içine girerek dinler her söylediğini kelimesi kelimesine not alırdı. Dersi dinlerken not yazmaya yetişemediğimden ya Nare'den bakardım ya da ses kaydına alır daha sonra dinleyeceğim diyerek kendimi avuturdum. Daha sonra da asla o ses kaydını dinlemez yine Nare'nin notlarından not çıkartır çalışırdım. Kim dinleyecek iki buçuk saatlik dersi tekrardan. İpek'le Buğrahan da çok tınlamazdı dersleri, benden daha beterdi demek yanlış olmaz onlar için. Geçecek kadar not alayım şu okul bitsin yeter derlerdi. Nare hariç hiçbirimizin okul birinciliğinde gözü yoktu. Şükür ki bu sene bitiyordu. Nare de not otlakçılarından kurtuluyordu.

"Tamam kantine uğrayacağım. Çay alacağım kendime sen bir şey isti- "

"Hemen buraya gel!" diye bağırarak telefonu suratıma kapattı. Şu an ağzından köpükler çıkıyor olmalıydı.

"Bir şey istemiyorum demen yeterliydi." diyerek telefonu çantama attım.

Kantinden çayımı alıp yaylana yaylana amfiye doğru ilerlerken hiç görmemem gereken biriyle karşılaştım. Okuldaki ilk senemi mahveden her Sezen Aksu şarkılarına daha bir anlam kazandıran her dinlediğimde kalbimi sızlatan beni hüngür hüngür ağlatan o vicdansızı görmemle bir süre kalakaldım. Bir süre sonra kısa bir süre sonra gözlerimi kırpıştırarak onu görmezden gelmeye çalışarak amfiye doğru yürümeye devam ettim. O beni görmemişti, zaten hiçbir zaman görmezdi. Onun göreceği biri değildim. Ben siliktim. Fark edilmezdim. Kimileri için yoktum. Ellerim titreyerek amfiye girdiğimde hiç zorlanmadan Nare'yi buldu gözlerim. Üzerinde beyaz yakalı tozpembe yarım kol bluz altında kot etek vardı. Boncuk gibi parlayan masmavi gözleriyle yolumuzu gözlüyordu. Elimdeki çayı döke saça yanına gittim. Sıraya oturduğum yerdeyse elimdeki çayın yarısı dökülmüştü. Parmaklarım kalbim kadar acımıyordu. Çantamı da alıp sıraya vurduğum anda pat diye bardağa çarptı. Bardak gözümün önünde havalandı. Pıt diye birine çarptı. Pıt o sesi duyduğuma yemin edebilirim. Karşımdaki lacivert gömleğin sahibine başımı kaldırarak baktım. Lacivert gömleğine sıçrayan yer yer kahverengi lekeleri gördüğümde "Kusura bakma!" dedim yalnızca. Önüne bakıp yürüseymiş.

"Kusura bakmayın, yanlışlıkla oldu." dedi Nare, bir de benim yerime açıklamada bulunuyordu. Ben zaten kusura bakma demiştim. Bu kızın naifliği beni öldürüyordu. Bilerek neden birine çay bardağı fırlatayım ki üstelik sınıfta daha önce görmediğim birine. Sınıfta sevmediğim birkaç isim vardı. Belki Eren'e veya Ezgi'ye fırlatırdım bunun için kesin konuşmak istemiyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 23, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Lacivert Gecemde Sarı Yıldızım / GOLWhere stories live. Discover now