13

1.6K 202 163
                                    

tekrar tekrar söylemek yoruyor ama söylemesem medyasız okuyacakmışsınız gibi sjakks arladaşlar her bölümü koyduğum medyalarla okuyun allahın adını veriyorum. hatta önce medyaları izleyin hep altyazılo ekliyorum zaten. tşk


-san-

-wooyoung-

ağır demir kapıyı var gücümle itip arkamdan kapanırken çıkardığı fazla gürültülü sesi umursamadan koridorun sonundaki merdivelere yöneldim. yeni yılın girmesine bir saat vardı, bu yüzden okulda gece saatlerinde ders çalışmak için kalan kimseyi görmek mümkün değildi. güvenlik ve benden başka herkes ailesiyle kendilerine yakışır bir kutlama yapıyor olmalıydı. güvenliğin bile bu saatte burada olmasının nedeni vardı, işini yapıp evde kendini bekleyen ailesine para götürmek için yılbaşını feda ediyordu. düşününce arkamda beni bekleyen kimsenin olmaması çok da canımı sıkmıyordu, iyi tarafından bakıyordum. benim amacım da kendimi derslerime adayıp bu boktan şehire veda ederek yeni bir hayata atılmaktı.

aslında yeni bir hayatı istemediğimi ben de biliyordum, hiçbir şeye gücüm yokken sarılabilecek bir şeyler arıyordum kendime. hedefi olmadan çalışan biriydim en nihayetinde. kütüphanenin önüne gelip kartımı cihaza okuttuğumda kapının kilidi attı ve önüme doğru aralandı.  

içeri girdiğimde her zaman yaptığım gibi usulca göz gezdirdim alanda. boş olacağına adım gibi eminken wooyoung'un sırtını görmemle benim sırtımda yay gibi gerilmişti. yüzünü görmeden bile o olduğunu anlayabilecek kadar temasta bulunmuş her gün yediğim dayaklarla birlikte vücudunu da tanımıştım. geniş omuzları ve ensesine dökülen açık kahverengi saçları ondan başka biri olma ihtimalini bile silmişti aklımdan.

geri adım atıp kütüphaneden çıkıp çıkmama ikileminde kaldığım esnada esnedi ve kulağındaki kulaklıkları çıkararak oturduğu masada esneyerek döndü.

göz göze geldiğimizde, tanıdığım kendinden emin ifadesi takık değildi yüzüne. yine de beni görmüş olmanın şaşkınlığını üzerinden atıp yüzüne huzursuz bir ifade takıldı. tam şimdi çıkıp gitsem ondan köpek gibi korktuğumu düşünecek ya da uyuz beyni zafer kazanmış gibi kurulacaktı. bu yüzden ifadesiz suratımı ondan çekip ona uzak bir masaya yürüdüm. 

yılbaşı gecesi neden evde olmadığını sorgulamayacak kadar biliyordum nasıl bir ruh hastası olduğunu, ailesine de bana davrandığı gibi davranıyorsa insanlar yaka silkmiş olabilirdi. asıl sorguladığım notları yerlerde olan okul sonunculuğuna oyanayan adamın kütüphanede ders çalışıyor olmasıydı. kulaklarımla duysam inanamayacağım şeyi gözlerimle görmeme rağmen kabullenememiştim. 

çantamı açıp geometri kitabımı ve kalemlerimi çıkarttıktan sonra cebimdeki okuma gözlüğümü de yüzüme yerleştirdim. beni izliyordu, içeri girdiğimden beri bir an olsun ayrılmamıştı bakışları üzerimden. bıkkınlıkla yutkunup ona döndüğümde farkettim göz altı halkalarını. yorgun görünüyordu, fakat buna rağmen dudaklarını birbirine bastırmış emin bir tavır sergilemeye çalışıyordu. zaaflarını insanlara göstermekten fazlasıyla çekinen biri olduğu benim içeri girmemle gözlüğünü kabına koyup kaldırmasından belliydi. 

gözlüğümle dalga geçen bir şerefsiz olduğu için, onu gözlükle yakalamış olmamın hazzını yaşatmak istememişti bana anlaşılan ama unuttuğu çok önemli bir insanlık meselesi vardı. onun gibi ruh hastaları fiziksel sorunlarla dalga geçmemeyi bu yaşta hala öğrenemedikleri için herkesi kendileri gibi zannediyorlardı. 

daha fazla suratına katlanamayacağımı anladığımda gözlerimi ondan alıp kitaba diktim. onunla boş bir salonda tekken çalışmaya çalışmanın hiç bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. orospu çocuğu biri olmasa önüme bakar iplemezdim fakat hala yüzüme indirdiği darbeler yüzünden çenem sızlarken birkaç metre ötede oturmasını yok sayamıyordum. çalışamayacağımı anlayıp kafamı önümdeki masaya dayadığımda boş midem de hareketlenmişti. 

fag & flaster || woosan [texting]Where stories live. Discover now