4

1.8K 218 97
                                    

medyayı işaret koyduğum yerden sonra dinlemeniz tavsiye olunur :)

-san-

bazen insan kendini oldukça yalnız hissediyordu, hiç oturduğunuz kalabalık yemek masasında o topluluğa ait olmadığınızı düşünüp koca bir fanusun içine soktunuz mu kendinizi? en az bir kez bile yapmışsanız bu duygunun ne denli can sıkıcı olduğundan haberdarsınız demektir. 

peki bu duyguyla her gün başetmeye çalışıp bok yolunda giden hayatını kurtamaya tenezzül bile etmeden ayaklarının altından kayıp gitmesini izleyen biriyle karşılaştınız mı? bu sorunun cevabını yanımda yürüyen mingi ve yunho dahil kimse bilmiyordu. insan yanındakini ne kadar tanıdığını iddaa ederse etsin dehşet bir sağanakta pencerenin ev tarafında oturup dışarıda kopan kasırgadan haberi olmayan insanlar gibi oluyordu işte.

"oğlum o piçlere güvenmiyorum bir yerde sıkıştırmasınlar seni?"

mingi dolabına sırtındaki eşofman takımını sıkıştırıp endişeyle beni süzerken omuzlarımı silkip biyoloji kitaplarımı alarak dolabımı kilitledim. 

"sıkıştırsınlar amına koyayım, siktiğimin okulunda bir baba yiğit çıkıp sıçar herhalde bir gün ağızlarına"

mingi ve yunho'dan yardım istememem ikisine de dokunuyordu. woo young'ların beni sıkıştırıp rapor alacak kıvama getireceklerini bildikleri halde yanımda gardiyan gibi durmalarını istemediğimden sürekli tersliyordum. dört kişiye üç kişiydik, ayrıca onlar spor kulübünün senelerdir üyeleriydi ve okulun her türlü spor takımında yer alıyorlardı bu yüzden bizden kat kat daha donanımlılardı. dayak yiyeceksek sonunda, onlara zarar gelmesindense ellerinde kalanın yalnızca ben olmam daha makul geliyordu. onlar da aciz kaldıklarına inanıyorlardı haliyle.

"şakası yok bunun san"

dedi yunho elindeki su şişesini sıkarken. gözlerim bir anlığına eline kaysa da yeniden omuz silkip koridorda yürümeye başladım. belki de istediğim tam olarak buydu, dövülmek dövüldükçe küçülmek ve en sonunda yok olmak. onları babama ispiyonlayacak kadar bile gücüm yoktu fakat babam suratımın içine sıçıldığını her gördüğünde tehditler savurarak gerçeği öğreniyor ve suç duyurusunda bulunuyordu. emniyet müdürü olduğu için bunu yapması saniyelerini alıyordu. orospu çocuğu wooyoung ise hemen onu babama yetiştirdiğimi zannediyordu.

"çıkışta playstationa gidelim"

mingiye kafa onayı verdiğimde yunho da el sallayıp koridorun sonundaki sınıfına yöneldi. 

medya

sınıfa girdiğimde boş olduğunu görerek aydınlandım, bugün biyoloji dersi labaratuvarda işleneceği için herkes aşağı inmişti. sıkıntıyla nefes verip tekrar sınıfın kapısına yöneldiğimde içeri girip önümü kesen dört bedenle duraksadım.

"gelin ağzıma sıçın der gibi bi başına bizi bekliyordun demek."

wooyoung sırıtarak kol düğmelerini çözüp gömleği geri kıvırdığında onun yaptığı gibi yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirip kapıya yakın olan sıraya popomu dayadım. kollarım da göğsümde birleşirken artık laf sokmaya hazırdım.

"göremiyorum seni, yakınıma gel"

dedim gözlüklerimin olmadığını belli etmek için yüzüme işaret parmağımı götürerek.

"görmeye ihtiyacın yok ki ibne birazdan gözlerin kan çanağına dönecek zaten"

dedi wooyoung, ardından yeonjun ve changbine keyifli bir bakış atarken. yeosang onların bir adım gerisinde sakin bir şekilde beni izliyordu. tahmin ettiğim gibi bu delilere inat milletin hayatını sikmek gibi bir felsefesi ya da uğraşının olmadığını yumuşak bakışlarıyla bile belli ediyordu.

"şaka yaptım kardeşim"

"sikin kadar küçük bir şeyi bile görecek kadar iyi durumda şuan gözlerim"

lafım biter bitmez yüzüme yerleştireceğim gülüşü hesaplarken gözüme inen yumruk darbesiyle yaslandığım masaya adeta girdim ve masayla birlikte duvara savruldum. öfke dolup taştığı genişçe açılıp kapanan burun deliklerinden belli oluyordu fakat yumrukları her yüzüme indiğinde o burun deliklerinin hareketini bile göremeyecek kıvama gelmiştim. durmadan indirdiği darbeler yüzümden göğsüme doğru indiğinde boş durmayıp ellerimi uzun saçlarından geçirdim ve geriye doğru çekiştirerek canını yakmaya çalıştım. bir anlık dalgınlığı ile doğrulduğumda changbinin yumruğu yüzümde patladı.

etraf deli gibi dönerken ciğerlerimde takılı kalmış havayı acıyla dışarı üfledim ve yere yığıldım.

hatırladığım son şey yeosang'ın endişeyle yanaklarıma yerleştirdiği elleriydi.


.

müzik çok iyi değil mi ya <3 kung fu basket ben küçükken çıkmıştı, aslında şimdi 22 yaşındayım pek de büyümemişim ama olsun bende yeri ayrıdır ayrıca baya gaza getirir insanı hem kendisi hem müzikleri hdhdjd o yüzden bundan sonra medyalarda görürseniz şaşırmayın :)

fag & flaster || woosan [texting]Where stories live. Discover now