❌ 47. BÖLÜM ❌

Začít od začátku
                                    

"B-baba?"

Dudaklarımdan fısıldar gibi firar eden kelimeyle babam yavaşça gülümsedi. Elini bana doğru uzatıp yanağıma koydu ve okşadı.

"Söyle güzel kızım, söyle neler oldu sana böyle?"

Gözümdeki yaşlar hızını arttırmış birbir dökülmeye devam ediyordu.

"B-baba, benim c-canım çok y-yanıyor."

Babamın gözlerindeki şefkat bir kez daha yakmıştı canımı. Öyle güzel bakıyordu ki bana, bunu hiçbir kelime ile dile getiremezdim. Bir babanın kızına böyle bakması hiçbir şeye değişilmezdi. Ister yerle gök bir olsun, ister iki gezegen birleşsin yine de bir babanın şefkati edemezdi.

"Ah benim güzeller güzeli kızım. Bu dünyanın yükü omuzlarını parçaladı biliyorum. Iki büklüm etti seni acıdan ama yine de sesini bile çıkartmadın biliyorum."

Kafamı küçük bir çocuk gibi salladım.

"Içim acıyor baba, çok acıyor."

Ben artık deli gibi ağlamaya başlamıştım. Babam diğer elini kısa saçlarımın üzerine koyup yavaşça saçlarımı okşamaya başladı.

"Zaman. Zaman tanı kendine güzel kızım. Gün gelecek konuşmak yerine susmanın, yaklaşmak yerine mesafe koymanın, beklemek yerine unutmanın seni daha az incittiğini öğreneceksin. Işte o zaman güçlü olacaksın."

Babam önce saçlarımdaki elini daha sonra da yanağımdaki elini çekti. Telaşla ona doğru yaklaşmıştım ama o da aynı şekilde geri gitmişti.

"Gitme baba, beni yine yalnız bırakma. Ben çok özledim seni."

Babam kafasını iki yana sallarken yavaşça bana arkasını dönmüştü.

"Baba ne olur gitme. Yalvarırım sana gitme. Istediğin her şeyi yaparım. Seninle oturur saatlerce, günlerce hatta haftalarca hiç susmadan konuşurum. Yeter ki gitme sen baba!"

Dinlemedi beni. Arkasını dönmüş ve gitmişti. Gözlerimin önünde büyüyen beyaz ışık ile gözlerimi kapattım ve ağlamaya devam ettim. Ağlayışlarım hıçkırıklara dönmüş sonrasında ise çığlıklara dönmüştü. Büyük bir yenilgi ile yere çökmüştüm. Önümde kanlı çarşaf, arkamda geçmiş, omuzlarımda ise dünyanın yükü vardı. Ellerimi yumruk olurken sinirle yere vurmaya başladım.

Siz de ağlıyor muydunuz benimle? Yoksa sizde mi yalnız bırakmıştınız beni? Yine mi yalnız kalmıştık?

Elimden akan sıcak sıvıyı hissetsem bile durmadım. Yere ne kadar vurdum, elimi ne kadar berbat hâle getirdim, ne kadar ağladım bilmiyordum. Tek bildiğim kalbimde açılan kocaman boşluktu.

Yerden zorda olsa kalkıp odayı aramaya başladım. Anneme dair bir şeyler arıyordum. Onu arada sırada bir deftere bir şeyler yazarken görüyordum. Günlük tutuyordu ve benim o günlüğü bulmam gerekiyordu. Benden, beni öldürecek kadar olan nefretinin nedenini merak ediyordum.

Hiçbir şey bulamamıştım. Odayı hatta evi alt üst etmiştim ama tek bir şey bile yoktu. Bir anda aklıma gelen şeyle telefonumu çıkarıp amcamı aradım.

"Efen-"

"Amca bizim eskiden evde çalışan bir kadın vardı. O yaşıyor mu, bir bilgin var mı?"

Amcam duraksadı. Yanındaki sesleri duyabiliyordum. Evdeydi.

"Yaşıyor. Sen ner-"

"Onu bana bul. Bu akşam onunla konuşmak istiyorum."

Bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım ve evden çıktım. Kapıyı kilitleyip Korel'in arabasına bindim. Alışverişten sonra arabasını almış onu da kovmuştum. O kabindeki tüm elbiseleri denemiştim ama o piç her birine bir şey bulmuş ve beni süründürmüştü. Arabayı amcamın evine doğru sürerken şu anda tek istediğim birkaç saatlik uykuydu.

SOĞUK SEMT   Kde žijí příběhy. Začni objevovat