Kırık bir kalp...

Tükenmiş bir ruh...

Kanayan bir yürek...

Omuzları öne düşmüş bir beden...

Bana kalan bunlar oluyordu ve bunlar gün geçtikçe daha da çok çullanıyorlardı başıma ve zayıf vücuduma.

Çoğu kez acılarımı günlüklerimle paylaşırdım. Günlüklerim en büyük şahitleriydi acılarımın. Satırlara işlerdim gönül sızılarımı. Onlar da seve seve dinlerlerdi beni. Hem de bıkıp usanmadan. Koşulsuz şartsız dinlerlerdi beni. Hani dinlerlerdi ya işte o anlarda bir nebze de olsa iyi hissederdim. Kimi zaman göz yaşlarımla da ıslanmıyor değillerdi. Ama bu durumdan hiç şikayet etmezlerdi. Dökeyim içimi isterlerdi. Rahatladığımı iyi biliyorlardı çünkü. Bazen küçük bir özür bırakırdım satırlarımın sonuna. Onları ıslattığım için. Onlar gülümseyip teselli ederlerdi sessizce. Sonra gülümserdik karşılıklı. Ardından teşekkürlere boğardım onları yanımda oldukları ve beni bıkmadan usanmadan dinledikleri için.

Abim ile babaanneme hüznümü yansıtmamaya özen gösterirdim. Anlatmazdım, anlatamazdım. Onlar üzülsün istemiyordum çünkü . Her zaman mutluymuşum gibi davranırdım. Ama değildim. Bir Rabbim biliyordu bir de içimi döktüğüm günlüklerim ve bir de gözyaşlarıma şahit geceler...
Abim kimi zaman farketmiyor değildi gözlerimden hüznümü. O farkeder diye çoğu kez gözlerimi kaçırtırdım. Kaç defa yalnız kaldığımızda sormuştu.

"Var bir şeyler sende Neva. Var da söylemiyorsun."

"Ne olacak abi. Sadece sizi ve evi özlüyorum dert etme sen beni. İyiyim ben." demiş geçiştirmiştim her defasında.

Oysa iyi değildim. Her geçen gün eksiliyordum duvarda ki takvim yaprakları gibi ve ben ordan oraya savrulup duruyordum. Ne zamana hükmüm geçiyordu ne de yüreğimde ki fırtınaya.

Rüzgar'da, onun sevgisinde ve hasretinde savrulurken kaç gözyaşı damlası emanet ettim gecenin koynuna saymadım.
G

ecelere fısıldardım acımı.

Gözyaşlarım onun kara avuçlarına düşüp dururdu. İnleyişlerim, kesik kesik hıçkırıklarım onun siyah perdesini deler geçerdi de çok uzak diyarlara yolculuğa çıkardı.

Kimi geceler hıçkırıklarımın içinde bitap düşerdim de uyuyakalırdım öylece. Kaç sabah gözlerim şiş uyandım bilmiyorum. Bu defa da ağrıyan gözlerle başım belaya girerdi.

İki yılım böyle geçti. Koskoca iki yıl... İki sene... Yapayalnız... Bir başıma....

Okul ve derslerimin sayesinde az da olsa uzaklaşıyordum dertlerimden. Az da olsa kafam dağılıyordu. Yaz tatillerinde Doğa ile bir araya geliyorduk. En yakın dostum en yakın sırdaşımdı o benim. Benim mutlu bir evlilik yapmamış olmam onu çok üzüyordu. Ama elinden de bir şey gelmiyordu. Bazen sinirlenip:

"Şu enişte beyin gözlerinin ve aklının esaslı bir cilaya ihtiyacı var diyeyim sana. Ya hu nasıl görmez karşısındaki melek gibi kızı. Hadi çirkin olsan neyse diyeceğim de bu güzellik kimde var. Yok anam yok! Bu adam kütük. Kütük bile yanında iyi kalır." derdi. Sonra da kafasında muzipçe planlar kurardı.

"Kız kitap kurdum, ben bu enişte beye kumpas mı kursam? Kafasına sert bir şeyler vursam belki gözleri açılır, aklı başına gelir. Ne dersin?"

"Ya bir şey olursa Rüzgar'a. Sonra sende geç yaşında hapislere düş değil mi Doğa Hanım?"

"Ayy kıyamaz da kütük kocasına. Kız ne olacak ona? Alt tarafı gözlerini açacağım. Hatta gelip teşekkür eder bana.
"Teşekkür ederim gözlerimi açtığın için. Sayende gül gibi eşimi farkettim." der. Ne hapsi kızım. Ödül bile alırım."

"Alemsin sen ya." der gülüşürdük beraber. Hemen de tebessüm ettirirdi kederli olan beni.
Varlığı hayattı bana dostumun. Durulduğum limandı işte.

Durulduğum bu limana başka bir liman daha eklendi ilerleyen aylarda. Hem de hiç beklemediğim bir anda. Ansızın demir atmıştım farkında olmadan.
Her ne kadar onu kucağıma alana kadar endişe ve korku ikilisi içinde bocalamışsamda. Kavuşmuştum nihayetinde. Rabbim bahşetmişti bana. Tüm kederimi hüznümü silip süpüren bir liman bahşetmişti Rabbim bana. Yalnızlığıma arkadaş, hayatıma yoldaş, yüzüme ışıltılı bir tebessüm oluvermişti. Tam da tükenmişliğin uçurumunda asılı kaldığım ve ruhumun iniltilerinin arşta çınladığı anda.

Gece tüm sessizliğini şehre örtüp yorgun bedenleri kucaklayıp uykuya daldırdığı zaman oturup açtığım avuçlarıma rahmet yağmurlarıyla "Rabbim bana bir dayanak noktası gönder. Yardım et bana." diyerek
fısıldadıklarım kabul olmuştu işte. Rabbim dayanacağım durulacağım o eşsiz limanı göndermişti. Artık daha güçlü hissediyordum kendimi. Yalnız değildim. Evladım vardı. Minik elleriyle beni sımsıkı tutmuş ve düşmek üzere olduğum uçurumdan beni çekip almış kurtarmıştı. Soluklarımız birleşmiş nefes olmuştu bana.

MİHEN (Tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora