2

1K 28 41
                                    

Ecem'den...

Oyunu kaybettikten sonra adaya gitmiştik. Bileğim daha iyiydi ve üzerine basabiliyordum. Ayşe bana oldukça yardımcı oluyordu.

Adada yapacak hiçbir şeyimiz olmadığı için ateşin etrafında toplandık. Muhabbet sohbet devam ediyordu ama sonradan gelen olduğum için sessiz kalmayı tercih etmiştim.

Yunus Emre "Doktor Ecem Hanım, yeni geldiniz. Anlatın bakalım biraz." dediğinde herkesin bakışları beni bulmuştu.

"Anlatılacak pek bir şey yok aslında. Tüm gençliğimde tıp kazanmak için sonrasında da bitirmek için çabaladım ve en sonunda bir çılgınlığı hak ettiğimi düşünerek buraya başvurdum. Kabul oldu ve burdayım."

"Fiziki anlamda kötü değilsin ama. Sporculara taş çıkarırsın. Halka atışın da bayağı iyi." dedi Aleyna dahil olarak.

"Yaanii, geçen sene az Sercan Yıldırım izlemedik. Halka atışını ondan öğrendik. Diğerleri biraz sallantıda ama."

"Öyle bakmakla öğrenilmez. Ben hepsinde iyiyim, çalışırız birlikte." Poyraz'a şaşkınca baktım. Ondan böyle bir hamle beklemiyordum.

"Yani, olur. Eksiğim olan bazı yerler var." dedim dürüst olarak.

"Şimdi çalışmaya başlayın bence. Yarınki oyun çok önemli. Yemek istiyorum artık." dedi Ayşe üzgünce.

Poyraz onaylayınca beraber ormanın içindeki alana gittik. Atışlar için ormanda bulabildiğimiz malzemelerde parkuru kurduk.

"Ben beni çalıştırmak yerine gönderme planları yapmanı beklerdim." dedim dürüst olarak.

Poyraz güldü. "Sana düşman değilim. Gitmeni falan istemiyorum. Sadece anlaşamadığımız bazı konular var."

"Senin mükemmel olduğun konusu mu?" dedim dalga geçer gibi.

"O bir gerçek." dedi Poyraz ve atışı gösterdi. "Önce sen at. Bakalım yanlışların nerde?"

Basket atışını deneyecektik. Ağaç dallarından olan dairenin içine atmaya çalışacaktım. Mesafemi ayarladıktan sonra attım fakat girmedi. Sonraki top da girmemişti.

"Gücü koluna değil bileğine ver ki topu istediğin gibi yönlendirebilesin. Blok devirme ya da kırma oyunlarında gücünü koluna alırsın ki güçlü bir atış yap. Ama burda yapman gereken sadece orayı tutturmak."

Başımı aşağı yukarı salladım. Topu tekrar attığımda yine girmemişti. "Yaa ama!" diye bağırdım.

Poyraz arkama geçerek önce elimde top olan kolumu havaya kaldırdı. "Kolun sabit kalsın." dedi ve elini bileğime getirdi. "Bileğini rahat bırak. Atışta tüm güç burda olacak. Sabit tutarsan atamazsın." Eli bileğimde dururken bileğimi atış için uygun konuma getirdiğinde topu attım. Top girmişti. Şaşkınlıkla Poyraz'a döndüm. Tam arkamda olduğu için oldukça yakındık. Geriye doğru çekildim.

"Nasıl oldu bu? Büyü falan mı yapıyorsun yoksa?" dedim gülerek.

"Benim öyle şeylere ihtiyacım yok. Sadece atışı çözmek önemli. Sen de çözdün bak artık bu atışı."

"Teşekkür ederim çalıştırdığın için. Kendimi sakatladığımda da yardımcı oldun."

"Teşekküre gerek yok. Bireysel sembol oyununu alınca edersin teşekkürünü." Poyraz egosunu bana da bulaştırmaya çalışıyordu galiba.

"Yok, daha o kadar değil. Benden önce gelmiş insanlar elleri daha yatkındır."

"Bence sende çok büyük bir ışık var. Burdan kolay kolay gitmeyeceksin. Ve sana bir şey diyeyim mi? Burdaki çoğu kızdan çok daha başarılısın parkurda." Poyraz gözlerimin içine bakıyordu.

"Teşekkür ederim ama daha bir parkurda gördün beni. Erken konuşma bak sonra pişman olursun."

"Ben ilk geldiğinde anlamıştım zaten. O kendini belli ediyor, sen merak etme."

"O nasıl şey öyle!" dedim gülerek.

"Sen kendine dışarıdan bir gözle bakmadın galiba hiç. Her alanda başarılısın. Doktor olup mesleğini askıya alıp buraya gelmek bile sana saygı duymamız için bir neden. Hayran olunacak güçlü bir kadınsın." Konuşurken gözlerimin içine bakması ile nereye bakacağımı bile şaşırmıştım. Hakkımda bunları söylemesini asla beklemiyordum.

"Bunları senden duymak gözlerimi yaşattı Poyraz!" dedim hemen dalgaya vurarak. "Şaka bir yana gerçekten teşekkür ederim. Söylediklerin çok değerli."

"Sen daha değerlisin, emin ol."

Seray'dan...

Oyunu kazandıktan sonra yemeğimizi yedik ve adaya geldik. Biz kızlar olarak barakada oturmuş ve biraz konuşmuştuk. İlk izlenimime göre kızların hepsi sıcak kanlıydı. Gece saat ilerleyince uyumak için yattık fakat ilk kez burada uyuyacağım için bir türlü rahat olamamıştım. Aklım aynı zamanda ailemdeydi. Yerimden kalktım ve ateşin başına geçtim. Öylece oturmuş ateşi izlerken yanımda bir hareketlilik hissettim.

Sergen "Gelebilir miyim?" diye sorduğunda başımı salladım. Yanıma oturdu.

"Sen daha uyumadın mı?" diye sordum. Ne saçma bir soru sordum ben ya? Yok uyudu.

"Yok, uyku tutmadı. Burada seni görünce yanına gelmek istedim."

"İyi yaptın." dedim gülümseyerek. O da hemen gülmüştü.

"İlk gece zor oluyor dimi?" diye sordu.

"Çok zor ya, hem farklı bir yerdeyim hem de ailemden haber alamıyorum. Umarım ileride alışırım. Tabi o kadar kalırsam."

"Ecem'le siz baya arkadaş mıydınız?"

"Evet, ilkokuldan lisenin sonuna kadar aynı okuldaydık onunla. En yakın arkadaşım kendisi. İkimiz aynı anda başvurduk nasıl olsa olmaz diye. İkimiz de elemeye çağırılınca ne kadar delirdiğimizi tahmin bile edemezsin." dedikten sonra bir an duraksadım. "Ayy ne çok konuştum. Kafanı şişirdim senin de." dedim yüzümü butuşturarak.

"Hayır ya, çok konuşmadın. Daha da anlatsan daha da dinlerim." Söyleyecek bir şey bulamayarak başımı eğdim. Sonra konuyu ona çevirdim.

"Sen de geçen haftalarda yedeklerden girdin ama çabuk almışa benziyorsun. Parkurda da çok iyisin." 

"Küçüklükten beri çok şehir değiştirdiğim için alışmaya alışığım. Spor geçmişim sayesinde de parkuru halledediyorum." Adam Survivor olmak için doğmuş şuna bak.

"Güzelmiş." dedim sessizce.

"Senin gibi." dediğinde utandım ve aynı anda şaşırdım. Şaşkınca ona baktım ve gülümsedim.

Yarışmaya gelmiştik biz Acun abi konu nerelere geldi.

İkimiz de ateşe baktık. Ne kadar durduğumuzu bilmesem de uzun bir süre yan yana konuşmadan oturduk. İkimiz de esnemeye başlayınca iyi geceler dileyerek yatmaya gittik.

Sabah başımda bana bakan Öykü ile gözlerimi açtım. "Sen bir gelsene şöyle." dedi ve beni yattığım yerden kaldırdığı gibi  ormandaki sessiz bir yere çekti. Noluyor lan?

"Hemen anlatıyorsun." dediğinde şaşkınca ona baktım.

"Neyi anlatıyorum?"

"Gözümden kaçtı sanma. Dün geldiğin gibi Sergen'le bir bakışmalar gülüşmeler... Gece de sizi gördüm ateşin başında. Neler oluyor?"

"Bir şeyin olduğu yok. İkimiz de uyuyamamışız konuştuk öyle." Öykü bana inanmadığını belli eden bir bakış attı.

"Ben de Sergen'le konuşuyorum öyle. Ama salak salak gülmüyor benimle konuşurken. Seninle de konuşuyorum bakıyorum ki sen de gülmüyorsun öyle. Demek ki bir şeyler var."

"Ya ne olabilir ki? Yarışmadayız sonuçta." Dedim hemen savunma moduna geçerek.

"Yarışmada olmasanız sorun yok yani. Anladım ben seni." Öykü gülmeye başlamıştı.

"Ya hayır! Öyle değil." diye açıklama yapmaya başlasam da Öykü çoktan kendi kafasında kurduğu hikaye ile eğlenmeye başlamıştı.

La RomanaWhere stories live. Discover now