10| YARA

918 54 193
                                    

Aaron Calhoun

Onu orada öylece bırakıp gitmemin ardından bir süre teyze ile ikisini kamera odasından izlemiş, sonra salona geri dönmüştüm. Teyzeyle konuşacağım şeyler vardı. Bunun için de onun, Daphne'nin yanından ayrılmasını bekliyordum.

Teyze ise dakikalardır oradan ayrılmak bilmiyordu. Onunla niye bu kadar çok vakit geçiriyor ya da ilgileniyor bir türlü anlam veremiyordum. Bu durum sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Alt tarafı yemeğini bırakıp gelecekti. Bu kadar zor olmamalıydı.

Bunları düşünmeye son vermek için gözlerimi kapatıp kafamı geriye doğru yasladım. Bu hareketimle birlikte birden vücuduma dağılan sızı kendisini hatırlatmayı başarırken yüzümü buruşturmama engel olamamıştım. O aptal kız yüzünden acı çektiğim gerçeği tekrar yüzüme vuruyordu.

Birden kapının kapatılma sesini işittiğimde gözlerimi yavaşça aralayıp o tarafa baktım. Teyze elindeki yemek tepsisiyle mutfağa doğru ilerlemeye başlarken bir yandan da bana "Bu aralar kızın çok üzerine gitmeye başladın, Aaron. Nasıl korkuttuysan artık zar zor yemekleri yedirtebildim. Sanki onu yıllardır orada tutmuyormuş gibi bir de..." diye söyleniyordu lakin bir anda duraksadı.

Odağı beni bulur bulmaz yüzü endişe dolu bir hâl almıştı. Elindeki tabaklarla dolu olan yemek tepsisini bir kenara bırakıp "Neyin var? Betin benzin atmış, oğlum," diye sordu yanıma doğru gelirken.

Oflayıp oturduğum koltukta yavaşça doğruldum. Elimi yaranın olduğu kısma götürdüğümde kanamıyor olduğunu fark edip ona iyi olduğuma dair bir şeyler zırvaladım. Kanamıyorsa bir sıkıntı yoktu zaten. Teyze ise tatmin olmamış bir şekilde "Ben doktorun yazdığı ilaçları alıp geleceğim," diye mırıldanıp yanımdan ayrılmıştı.

Birkaç dakika sonra elindeki ilaç paketleri ve bir bardak suyla yanıma geldiğinde elindekileri karşımdaki sehpaya bıraktı. Derince iç geçirip "İlaçlarını buraya bırakıyorum. İç onları, tamam mı?" dedi ama onu umursadığım falan yoktu. Benim için asıl önemli olan hâlâ daha Daphne ile nasıl başa çıkacağımdı.

Uzanıp ilaç paketlerini elime alırken "Bundan sonra Daphne'nin yemeklerine o hapları katmayacaksın, teyze. Doktoruyla konuştum, bunun daha uygun olduğunu düşünüyor," dedim. Ardından ilaçları paketlerinden çıkarıp tek tek içtim. Teyze bir süre başımda beklese de en sonunda ilaçları içmiş olmamla birlikte hiçbir şey söylemeden yanımdan ayrıldı.

Daphne'nin cezası asıl bundan sonra başlayacaktı. Bağımlısı olduğu o haplar olmadan nasıl dayanacaktı bekleyip görecektim. Önümüzdeki birkaç gün eğlenceli geçecek gibi gözüküyordu.

Ne kadar süre salondaki koltukta öylece düşündüm bilmiyorum ama tüm bu belirsizliklerin canımı sıkmaya başladığını hissetmiştim. Bundan sonra her şeyin ne yönde gelişeceğini tahmin etmeye çalışıyordum. Belirsizlikten hiç hoşlanmazdım. O yüzden her şeyin planladığım gibi gitmesi gerekiyordu.

Onun hafızasını kaybetmesini kendi lehime kullanmak için eskiden sevgili olduğumuzu söylemiştim ama henüz onu bu yalana inandıramamıştım. Bu yüzden onun güvenini kazanmak için çabalamak zorundaydım. Bir şeyler yapmalı, onu yalanıma inandırmalıydım.

Çünkü Daphne'yi en çok bu şekilde incitebilirdim. Bana ne kadar çok güvenirse ve ne kadar çok alışırsa asıl o zaman canını daha fazla yakabilirdim. Tek sıkıntı onun güvenini kazanmak için ne yapacağımı bilmememdi.

"Sen hâlâ odana çıkmadın mı?"

Teyzenin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp şu ana dönerken "Canım istemedi," diye sorusunu yanıtladım. Benim için endişelendiğinin farkındaydım fakat yine de bu duruma bir türlü alışamıyor, hatta garipsiyordum.

"Aaron... Daha ne kadar sürecek oğlum bu? Sıkılmadın mı artık kızı orada tutmaktan?"

Yaşlı kadın aklımı kurcalayan şeyleri tahmin etmişçesine beni bu yükten kurtarmak için çabalarken hiçbir cevap vermeden bir süre öylece ona baktım. Olayların arka yüzünü bilmeden işime burnunu sokmaya bayılıyordu. Ailemin o kız yüzünden bana yaşattığı şeyleri asla tahmin edemezdi.

"Şimdi bunları konuşmanın sırası değil."

Benden uyarıyı alınca konuşmasına son verdi. Halbuki yüzündeki ifadeden konuşacak çok şeyi varmış gibi duruyordu. Arkasını dönüp üst kata çıkan merdivenlerin olduğu kısma ilerleyeceği sırada "Teyze!" diye anlık bir kararla seslenmeme engel olamadım.

Gitmesini istemiyordum. Yalnız başıma kalmak istemiyordum. Sadece biraz şefkat görmek istiyordum. Bana zarar veren kişi Daphne olmasına rağmen yine herkesin onu düşünüp beni göz ardı etmesini istemiyordum. Ben değer görmek istiyordum.

"Yine ne diyeceksin, Aaron?"

"Çok canım yanıyor, teyze."

Merdivenlerin başında durup yönünü bana çevirdi. Ben beklentiyle ona bakarken "İlaçlar biraz olsun acısını geçirir," demişti. Lakin kastettiğim sırtımın acısı değildi. Bunu kimse anlayamıyordu.

Beni fark etmeleri için illa duygularımı haykıra haykıra ifade etmem mi gerekiyordu? Gözlerimin içine her baktıklarında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayamıyorlar mıydı?

Adım seslerini işittiğimde teyzenin üst kata çıktığını anlamıştım. O da zamanla bana katlanamaz hâle geliyordu işte. Tıpkı annemle babam gibi. Her zamanki gibi beklentiye kapılarak en büyük hatayı yine ben kendime yapıyordum.

Daha fazla uzatma gereği duymadan gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Yaşlı kadının yeterince işi yokmuş gibi bir de benimle ilgilenmesini bekliyordum. Bazen bencillik sınırlarımı aşabiliyordum.

Ben öylece uykuya dalmaya çalışırken bir anda üzerimde hissettiğim battaniyeyle ne olduğunu anlayamayıp araladım gözlerimi. Teyze üst kattan getirdiği battaniyeyi üzerime örtüp geri çekilmişti.

"Sen uyu. Ben şimdi bir güzel çorba hazırlarım sana, uyanınca içersin."

"Uyursam geçer mi, teyze?"

"Geçmez ama unutursun. Güven bana, uyandıktan sonra kendini çok daha iyi hissedeceksin."

"Geçsin artık."

"Zamanla her şey geçer, oğlum."

Başımla onayladım. Söyledikleri doğru olmasa bile ona inanmaya çalışıyordum. Bana hafif bir tebessümle karşılık veren bu yaşlı kadının şefkati kendimi biraz olsun değerli hissetmeme sebep olmuştu. İçimden bana hep bu şekilde davranmasını dilerken gözlerimi tekrardan kapattım. Böylelikle karanlıkta düşüncelerimle baş başa kalmıştım...

man & monsterWhere stories live. Discover now