"İngilizcedeki 'bastard' tam denk düşen kelime." Jisung gözlerini kocaman açarken hızla yerinden kalktı. "Bu çok yanlış ve ayıptı!"

Minho, çocuğu yakalamaya çalışsa da Jisung çoktan kapıya yürümeye başlamıştı. "Jisung!"

"Chan bunun için düzgünce özür dilemeli! Sen öyle biri değilsin." Jisung arkasına bile dönmeden sınıftan çıkmış, Jeongin'in koluna dokunmuştu. "Chan nerede?"

"Kantine indi Seungmin'le." Jisung başıyla onaylayıp koşarak kantine inmiş, içeri girdiği gibi masaları tarayıp camın önünde duran Seungmin ve Chan'ı bulmuştu.

Chan, bir eliyle Seungmin'in elini tutarken diğer eliyle yanağını severek gülümsüyordu. Jisung dişlerini sıkarak yanına gitti.

"Özür dile."

"Ne?" İkisi de ona şaşkınca bakarken Jisung kollarını çaprazladı. "Minho'dan düzgünce özür dile. Senin gibi rahatlık içinde büyümedi, senin gibi bu okula kolayca gelmedi, senin gibi sıcak bir aile ortamı da yok, okulda senin kadar sevilmiyor bile. Ama kocaman bir kalbi var ve sen onu kırdın. Minho'yu tanımıyorsun bile bence. Tanısan böyle bir şey demezdin, bu yüzden gidip düzgünce özür dile."

"Fazla cüretkar değil mi? Senin yüzünden okulda tek başıma hiçbir yere gidemiyorum." Jisung, Seungmin'e dönüp göz devirdi.

"Özür dileyip aranızı düzeltiyor musun Chan?" Chan, kararsızca bakarken Jisung iç çekip gülümsedi. "Öyleyse, Seungmin, bu plan bana aitti ama reddeden olmadı. Chan, başta itiraz etse de çok kolay kabul etti. Bana onuncu sınıfta olan olayı anlatabilirdi, ya da anlatmadan da yapmıyoruz diyip benimle inatlaşmaya devam edebilirdi ama seninle yakınlaşmak için bunu göze aldı. Sadece haberin olsun istedim." Jisung, arkasını dönüp kantinden çıkarken Seungmin şok olmuştu.

"Seni küçük..." Chan derin bir nefes alıp, Seungmin'e döndü.

Jisung, kantinden çıkınca ne zaman tuttuğunu bilmediği nefesini bırakıp ellerini dizine yasladı. Chan'a kafa tutarken heyecandan dizlerinin bağı çözülmüştü resmen.

"Tanrım, aralarını bilerek bozdum." Yaptığının farkındalığına varırken koşarak merdivenleri çıkmış, hala bıraktığı gibi oturan gençlerin yanına oturmuştu.

"Chan beni döverek öldürebilir mi? Ya da katil kiralar mı? Adamın kasları var, bir koysa Malezya'ya uçarım." Nefes nefese ve hızla konuştuğunda Hyunjin kahkaha attı. "Ne diyorsun?"

"Chan özür dilemeyecek gibi görünüyordu ben de Seungmin'e küçük oyunumuza karşı çıkmadığını söyledim. Aralarını ben yapmaya çalışıyordum ama ben bozdum." Jisung heyecanla konuşurken Minho gülerek çocuğa baktı.

"Nereden geldi bu cesaret?" Jisung gülümseyerek ona döndü. "Seni düşünüyordum, güçlü birini düşünmek güçlü hissettiriyor. Ama sorumluluk alıp Chan beni dövmeye kalkarsa koruman gerekiyor."

"Hayırlı işler beyler." Changbin alay ederek masadan kalkarken Hyunjin gülmemek için kendini sıkmaktan kızarmıştı.

"Güçlü birini düşünmek, öyle mi?"

"Öyle, bu hayatta gördüğüm en güçlü kişisin sen." Jisung gülümseyerek gencin elini tuttu. "Tanıştığımızda bana çok korkutucu geliyordun ama sana diklenmek cesaretlendiriyordu beni. Şimdi o kadar diklenmiyorum ama bana olan sevgisizliğini sona erdirdim, bu büyük bir şey olduğu için aklıma sen gelince motive oluyorum."

Minho gülerken Jisung öpücük atmış, önüne dönmüştü.

"Bayağı flörttü bu."

"Öyleydi." Jisung gülerek kabul ederken Minho şaşkınlıkla dudaklarını aralamıştı. Hyunjin ise utanmasa çığlık atacak gibi bakıyordu.

"Oha!"

"Ne ya, anlamıyor açık açık söylemek lazım." Jisung, yüzü hafifçe kızarırken söylediğinde Minho ne diyeceğini düşünüyordu.

"Bir şey desene hayvan herif." Hyunjin arkadaşını azarlarken Minho onun kolunu sırasından ittirdi. "Siktir git sevgiline uğraşma benimle." Hyunjin dil çıkararak öğle arasını minik kuşuyla geçirmeye giderken Minho, hala önüne dönmüş onu dinlemiyormuş gibi yapan çocuğa döndü.

"Çıkışta işin var mı?"

"Bilmiyorum. Aniden var olabilir." Jisung sıradaki elleriyle oynarken Minho güldü. "Aniden var olmazsa benimle bir randevuya çıkmaya ne dersin?"

"Ran-devu mu?" Jisung Minho'ya heyecanla dönerken, Minho ona göre oldukça sakin bir şekilde cevapladı. Heyecandan hızlı atan kalbini görmezden gelmek zordu.

"Hm, randevu. Hyunjin ve Jeongin'in çıktıklarıyla eş değer. Daha ne kadar açabilirim? Flörtlerin yaptığından." Jisung gülerek, hafif pembeleşen yanaklarıyla onayladı.

"Evet, olur, tamam, aniden işim falan çıkmaz. Yani, gidebiliriz." Heyecandan cümle bile kuramazken ayağa kalktı. Ardından hızla sınıftan ayrılmıştı. Minho tuttuğu nefesini bırakıp dik duruşunu bozarak yüzünü sıraya yasladı. "Tanrım!"

Jisung, girdiği kabine sırtını yaslarken derin bir nefes almış, kızaran yanaklarına eliyle hava yaparken annesini aramıştı.

"Efendim bebeğim?"

"Anne, ben çıkışta eve biraz geç geleceğim." Sırıta sırıta konuşurken kadın da keyifle karşılık verdi.

"Minho seni bir yere mi davet etti?"

"Hm. Ran-de-vu teklifi etti!" Jisung her hecede daha da heyecanla söylerken annesi kahkaha atmıştı.

"Gelişmeleri sabırsızlıkla bekliyorum bebeğim. İyi eğlenceler, dikkatli olun ve hava kararmadan dönün." Jisung göz devirerek güldü. "Çocuk muyum?"

"Burası ıssız bir yer bebeğim, geçe kalırsanız ara baban alır seni duraktan." Jisung göz devirerek geçiştirirken telefonunu kapatıp tuvaletten çıkarak elini yüzünü yıkadı ve sınıfa dönmek yerine koridorlarda dolaşıp, Felix'le basketbol takımını izlemeye gitti.

İlgisini hiçbiri çekmese de maçı izlemişti.

Silent°  [ MinSung ]Where stories live. Discover now