2 • Tek Başına.

733 140 62
                                    

Jisung, arabanın durması ile gözlerini açtı. Belli ki gittikleri uzun yolda uyuyakalmıştı. Esnerken ona dik dik bakan elf kılıklı çocuk ile gözleri buluşmuştu. Bir şey söylemeden arabadan indiğinde hâlâ onun arkasından bakıyordu. Aklına başının belada olduğu gerçeği gelince, o da beklemeden arabadan indi. Sıkıntıyla nefes verdi. Burası tamamen yabancı bir yerdi. Gerçi, artık büyüdüğü sokaklar bile ona uzak ve yabancıydı. Genelde insanlar göçebe şeklinde hareket ederlerdi. Erzakları bitene kadar belirli bir yerde kalır sonra da yenilerini bulmak adına başka yerlere gidelerdi. Bu insanlar da böyle yapıyor gibi görünüyordu. Omzuna çarpıp geçen kişi ile bütün düşünceleri dağılmıştı.

"Dikilip durma, beni takip et."

Zorluk çıkaracak değildi. Söyleneni yapmak zorundaydı böyle bir durumda. Saçlarını karıştırıp, öndekini takip etti. Burası bulundukları evin arka bahçesiydi. Diğerleri evin güvenli olup, olmadığını kontrol ediyorlardı. Bu adam da Lee Minho'ydu. Jisung'un hayatı hakkında söz sahibi olan kişi. Küçümser bakışlar atarak Jisung'u rahatsız ediyordu. Bundan daha kötüsü ise hiç konuşmuyor olmalarıydı.

"Bak ben-"

"Sana konuş dediğimi hatırlamıyorum."

*Jisung histerik bir gülüş atıp, gözlerini devirmişti. Ona ne karşı gelecekti ne de saygısızlık edecekti ama bu, ona sinir olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Minho yumruklarını sıkıp, açarken Jisung onu bütün dikkatiyle izliyordu. Böyle yaparak Jisung'u dövmeye hazırlanıyor gibi görünse de, sadece incinen kolunun sağlamlığını kontrol ediyordu. Fakat bu Jisung'un gerilmesinin önüne geçememişti.

"Bütün düzenimizi bozup, başımızı belaya soktuğun için seni öldürebilirim. Bunu yapmamam için bana tek bir sebep söyle."

Jisung bunun geleceğini biliyordu. Kendinden emin bir şekilde konuşup, güzel bir savunma yapacak zekaya sahipti.

"Sincaba benziyorum."

"Kabul edilmedi."

Minho belinden silahını çıkarıp, Jisung'a doğrulttu.

"Şaka yapıyordum! Yemin ederim! Gül diye.. yani ortam yumuşasın diye. Babam sayesinde keskin nişancı eğitimi aldım. Çok iyi silah kullanırım işinize yararım. Ne isterseniz yaparım."

Minho hâlâ silahını indirmemişti. Karşısında korkudan hızla konuşup, öldürülmemek için saçmalayan çocuğu izliyordu. Chris burada olsaydı onunla eğlenmeye devam etmesi için onu gaza getirirdi diye geçirmişti aklından. Neden birden Chris aklına gelmişti bilmiyordu ama ne olursa olsun onu bulmakta kararlıydı.

"Ne istersek mi?"

"Ne isterseniz."

"İyi."

Silahını tekrar beline koyup, Jisung'a birkaç adım yaklaştı. Son yaşananlar yüzünden aralarına birini almayacaklardı ama Jisung gerçekten işlerine yarayabilir diye düşünmüştü. Ayak işlerini yapabilirdi ya da diğer tehlikeli işleri.

"Eczaneye bul ve lazım olabilecek her şeyi topla. Jeongin senin yüzünden yaralandı."

"Tek başıma mı?"

"Tek başına. Ne o, korktun mu keskin nişancı?"

Jisung başka bir şey söylemeden giden sinir bozucu adamın arkasından bakarken içinden de küfürler ediyordu. Şu an tam burada öldürülmek istemişti. Çünkü zaten tek başına eczane ararken zombiler tarafından yenerek ölebilirdi. Hava kararmadan halledebilmek için harekete geçti. Diğerlerinin yanına gidip, onlarda silahını geri aldı ve bulundukları evden çıktı. Yavaş ama fazlasıyla kontrollü ilerliyoru. Gereksiz yere mermi harcamayacak, kendini tehlikede hissettiği an geri dönecekti. İçinden bunları tekrarlıyordu. Uzunca bir yürüyüşün ardından eczane bulabilmişti. Ama bir sorun vardı. Birkaç zombi girişin önündeydi. Onları görünce kendini arabanın arkasına attı. Az oldukları için bir şekilde atlatabilirdi. Tek korkusu kalabalık olanlardı. Ateş ederek onları öldürürse, başına toplanacaklardı. Hızlı düşünmesi gerekiyordu.

Arayış içinde etrafına bakarken yerdeki taşları gördü. Taşları toplayıp, eczanenin karşısındaki dükkanın camına fırlattı. Böylece cam kırılmış ve zombilerin dikkatini o tarafa çekmişti. Yönleri değiştiğinde hiç beklemeden koşar adımlarla eczaneye girdi ve kapıyı kapattı. Burada da dikkatli olmalıydı. İçeride o pisliklerden olabilirdi elbette. Her yeri aradıktan sonra işe koyuldu. Rafların arasında gezinip, gerekli olanları toplamaya başladı. Ağrı kesiciler, alkollü bezler, sargılar.. bir diğer raftan ateş düşürücü ilaçları alacakken karşı taraftan elinin tutulup çekilmesiyle, silahını çıkardı. Bir yandan da kurtulmaya çalışıyordu. Çekişmenin ardından karşı taraf elini bırakıp, gülmeye başladığında neye uğradığını şaşırmıştı. İlaçları yere fırlatıp kim olduğuna baktı. Tanıdık yüzü görünce gözlerini kapatıp, kendini yere bıraktı.

"Bakayım, işedin mi altına?"

Felix, Jisung'un yanına gelip onunla dalga geçti. Bu kesinlikle onu eğlendirmişti.
Jisung ise ona gözlerinden alev çıkartırırcasına bakıyordu. Böyle şaka mı olurdu? Acımasızcaydı.

"Nereden çıktın sen?"

"Minho hyung gönderdi."

"İçeri nereden girdin? Kapının önünde dolanıyorlardı."

Felix, depo kapısını gösterdi.

"Arka kapıdan, deponun orada. İlaçların alımı için sanırım."

Jisung arka kapının olduğunu öğrendiğinde Felix'in yüzüne boş boş bakmaya başlamıştı. Ciddi miydi? O aptal gibi zombilerin dikkatini dağıtmak için uğraşmıştı. Ama bundan bahsetmesine gerek yoktu, kendine saklayacaktı. Birlikte işlerini hallettikten sonra Felix'in girdiği yerden çıkmışlardı. Minho denen herif yalnız olacağını söylemiş, daha sonra peşine çilli çocuğu takmıştı. Anlam verememişti. Sonunda kaldıkları eve geldiklerinde aldıkları malzemeler ile hemen Jeongin'in yarasıyla ilgilenmeye başladılar. Jisung bunun için Jeongin'den özür dilemişti. Neyse ki kurşun sadece sıyırıp geçmişti.

Akşam yemeği zamanında diğerleri yemek yerken Changbin ve Minho bir sonraki adımları için plan yapıyorlardı. Kısa bir süreliğine Minho'nun gözleri yemek yiyen Jisung'a takılmıştı.

"Cidden sincaba benziyor."

"Ne?"

"Ne?"

Minho hızla Changbin'e dönüp bakmıştı. Tam bir şey söyleyeceği sırada gelen silah sesleri ile ayaklandılar. Çocuklar da yemeklerini bırakıp, silahlarını aldılar. Seungmin perdenin arasından bakıp, diğerlerine döndü.

"Takip etmişler."  

Apocalypse. ┇Minsung.Where stories live. Discover now